Burak Yalım’a Açık Mektup

Çeşitli ortak arkadaşlarımdan, bir zamanlar birlikte “severek” çalıştığım, çok güzel vakit geçirdiğim, insanlığına ve vicdanına inandığım, ancak şu an resmi olarak “tanımadığım” Burak Yalım adlı şahsın bana dava açmayı düşündüğünü öğrendim. Suç duyurusunda bulunulur, dava açılır ya da açılmaz, sonucu ne olur, vs. benim derdim değil. Umurumda da değil. Kendisi benimle hukuk seviyesinde uğraşmaya çalışan ilk kişi de değil. Sadece birkaç meseleyi burada açık etmek için bu “açık” mektubu yazıyorum.

İnternete ilk kez girmiyorum. Yaşım 26. Çeşitli sosyal paylaşım platformlarının genelde “kendi adımla” Türkiye’de ilk kullanıcılarından oldum. Birkaç anonim hesabım da var, ancak oralardan suç teşkil edecek hiçbir faaliyette bulunmadım. Sadece “resmi” hesapların o kesif devletçil kokusundan uzaklaşıp “geyik muhabbeti” yapmak için kullanıyorum. Bu şahıs ile ilgili (kendisiyle görüşmeyi kestikten sonra) bu hesaplardan hiçbir paylaşımda da bulunmadım. Ondan önce söylediğim şeyler varsa da direkt kendisine ilettim, bunlar da suç veya kabahat teşkil edecek şeyler değildi zaten. O yüzden bu konuyu geçiyorum.

Anladığım kadarıyla kendisinin iddiası bir yazısının altına “anonim olarak OÇ (orospu çocuğunun kısaltmasıdır, bende sansür yok) yazdığım”, ve Twitter’dan kendisiyle ilgili paylaşımda bulunduğum. Birincisi, kendisiyle ilgili “habis” denebilecek düşüncelerimi sanal manada “yüzüne karşı” ilettim. Kendisiyle iletişimimi keserken, direkt kendisine, mümkün olduğunca çabuk ulaşabileceği şekilde, bir Facebook mesajı üzerinden (kendisi yurt dışında yaşıyor, telefon numarasına sahip değilim), yani pratikte yüzüne karşı ifademi “adam değilmişsin” diye sonlandırdım. Bunu da burada ifade ediyorum, zira kendisi bir yazısında benim kendisine ilettiğim “özel” ifademi kelimesi kelimesine aktarıp eleştirmiş. Yani bu artık kamuya açık bir bilgi. Bu bilgiyi kamuya açan kişi kendisi. Yayılmasında bence problem yok.

Şahsın muhterem validesini tanımıyorum. Hanımefendinin kendisinden de, malum şahsın kirli iç dünyasının ürünü olan paranoyası nedeniyle benimle ilgili böyle bir iddia içinde (benim bilgim ve alakam haricinde) bahsi geçtiği için özür diler, saygıyla ellerinden öperim. Meselenin seksist kısmına değinmeyeceğim, zira hepimiz sinirlendiğimizde bir grup veya zümreye, ya da özel şahısların anonim kişiliklerine (belli bir şahsı kastetmeden) “orospu çocuğu” ifadesini kullanabiliyoruz. Yine de kimsenin tanımadığım annesine, direkt, kişiyi kastederek hakarette bulunacak bir insan değilim. Mesela “köpeklere eziyet edenler orospu çocuğudur” diyebilirim. Bu sadece bir öfke ifadesidir ve bir anneyi (ya da herhangi bir yakını) hedef almaz. Ama bir “insan”a, kendisiyle ilgili bir konuda dahi, benimle tamamen alakasız “annesi” üzerinden saldıracak kadar onursuz değilim. Hele bunu normalde adama gidip, direkt, pratikte yüzüne karşı “şu konuda ve şu konuda hatalısın ve onursuz davrandığını düşünüyorum, seni tanıdığım güne lanet olsun, adam değilmişsin” diyebilen bir insan olarak, anonim şekilde yapmam düşünülemez. Yani eylem benim yapabileceğim bir eylem değil. Yöntem benim kullanacağım bir yöntem değil. Eğer eylem benim yapabileceğim bir eylem olsaydı, yani yaklaşık 6-7 yıldır tanıdığım, birlikte -bence- çok güzel işler yaptığımızı düşündüğüm, sonra ilkesel nedenlerle yolumu ayırıp sebeplerini kendisine açıkça ilettiğim bir şahsa “orospu çocuğu” diyebilecek olsaydım, takdir edersiniz ki bunu direkt kendisine, “pratikte yüzüne” söylerdim. Yani bunun için anonim hesapla yazı altına yorum yapacak kadar düşecek bir insan değilim. Benden bahsettiği yazısını bile sosyal çevremin uyarısı nedeniyle gördüm. Zira kendisinin yazılarını zaten “artık” nefret dolu ve zekadan yoksun internet bağlantısı israfı paçavralar olmaya başladıklarını düşünmem nedeniyle takip etmeyi bıraktım. Gördüğünüz gibi burada da bir hakaret yok. Ben Burak Yalım’la yollarımı kötü bir insan olduğum için, ya da o kötü bir insan olduğu için, ya da bunlarla alakasız başka bir nedenden dolayı değil, “Taraf’ta yazan Markar Esayan’dan, Yeni Şafak’ta yazan Markar Esayan’a dönüştüğü” için, yani o ana kadar bende oluşturduğu intibaya ve kişiliğe, şu son birkaç aya kadar güvenerek inanmış olduğum mantık kurma yeteneğine ve zekasına, ve hatta eğitim seviyesine yakıştıramadığım için ayırdım.

Eğer şu ana kadar ayrıntılı açıklamaları okumaya üşenenler varsa, kısaca tekrar belirteyim. Kendisiyle ilgili anonim şekilde yazı altına “orospu çocuğu” gibi bir yorum yapmış olmam düşünülemez. Külliyen “yalan”. Eminim kendisi de beni yıllardır tanıdığı için bunun farkındadır. Dolayısıyla özellikle son aylarda “nedense” kendisini sarmış olduğunu gördüğüm paranoya ve savaş psikolojisi nedeniyle hayal gördüğünü, ve bir ihtimal halen iyi niyetli olduğunu, gerçekten böyle bir şeyi yapmış olabileceğime bir an da olsa inanmış olabileceğini düşünüyorum. Ama bir ihtimal. Aklıma gelen tüm diğer ihtimaller bana onursuzluktan, vizyonsuzluktan da öte, “korkunç” geliyor. O yüzden kendisine karşı direkt olarak, özel yaşamın “yen”i içinde söyleyebileceğim, kendisiyle bu minvalde paylaşabileceğim, ama aklımdan bile geçirmek istemediğim şeyleri burada kamuya açık alanda paylaşmam doğru olmaz. Önemli bir not da düşeyim. Ben kendisinin gerçekten -inandığım insani değerlerden fersah fersah uzak kaldığı durumlarda dahi- anonim olarak anneme küfredebileceği hissine kapılmadım. Kendisinden böyle bir şey beklemedim.  Kendisi benim böyle bir şeyi yapabileceğimi neden, nasıl düşünmüş onu da merak ediyorum. Kendisinin bu kadar akıl dışı tepkisi karşısında, açıkçası artık kendisinin de bana böyle bir şey yapmış, yapacak, yapabilecek olduğuna inanmaktan başka bir yol düşünemiyorum.

İkinci iddia Twitter’da kendisiyle ilgili paylaşımda bulunduğumdur. Bu iddia kısmen doğrudur. Twitter yasağı sonrası kendisi “paralel yapı hükümete zarar vermek için mahkeme kararıyla Twitter’ı yasaklattı” gibi, anneleri-babaları evlatlarından utandıracak, hiçbir akla-mantığa sığmayan, insanı hüzünlendirip ağlatacak düzeyde zekadan yoksun, ruh sağlığı ve akli dengesi yerinde olan bir insandan kesinlikle duyamayacağımız bir ifadede bulundu (bu kısım hakaretse buna da dava açabilir, sanırım o kadar boş zamanı var). Bu ifade birkaç arkadaşın kendisiyle olan tartışması ve RTleri nedeniyle benim “timeline”ıma düştü. Kendisinden çoğu şeyi beklemeye başlamıştım artık, ama bu kadarı beni gerçekten “hüzünlendirmişti”. Bu yüzden o yorumun mantıksızlığı içinde boğazıma kadar batmıştım ve içimdeki tepkiyi dışa vurmazsam, yine daha önce yaptığım ve yöntemim olarak belirttiğim gibi bunu direkt, yüzüne karşı ifade etmezsem inandığım tüm değerlerle çelişmiş olacaktım. İnsan aklıyla, onuruyla çelişmiş olacaktım. Dolayısıyla “yok ebesinin amı artık” gibisinden bir çıkışta bulundum. Bu konuda kendisinden özür de dilemedim. Dilemeyi de düşünmüyorum. Bu kısımda da hakaret varsa, buyursun. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak böyle bir hakkı var. Ben her şekilde davanın, yıldırmanın, saldırının değil, “lafımın” arkasındayım. Eğer şahsın kendisi bu ülkenin insanına verdiği zarar ve zarar verenlere verdiği destek nedeniyle hayatının bir noktasında insafa gelip özür dilerse, “belki” ben de kendisinden özür dilerim. Ama tekrar ediyorum, sözümün arkasındayım.

Bu olayı müteakip, başka kişilerle yaptığımız cidden teknik-hukuksal bir konuşma arasında bu akıllara zarar, korkunç bir yozlaşmışlık kokusuyla kamusal alanı kirlettiğini düşündüğüm Twit’ini referans olarak kullandım. “Biz bunları konuşurken mağdur oldular bile” şeklinde, ki kelimesi kelimesine aktaramıyorum, o kadar zamanım yok, ama “en fazla bu ifade kadar ağır” bir ifade kullandım paylaşırken. Kendisinin hesabı takibe, dolayısıyla onu takip etsin/etmesin, yazdıklarına denk gelme ihtimali olan herkese açık. Twitter’da başkasının yazdığı bir iletiyi link vererek paylaşmanın yasalarımıza aykırı bir yanı da yok. Yapılan yorum/eleştiri de hiçbir sınırı aşmış durumda değil. Şahsın kendisi, zaten kamuya açık bir hesap kullanarak ve kendi ismiyle yazarak, bu yazılan şeylerin paylaşılabileceğini, bunlarla ilgili yorum ve eleştiri yapılabileceğini, gerekirse dalga da geçilebileceğini kabullenmiş oluyor (ki dalga bile geçmedim). Kendisini, gerek bir partiyle ilgili düşüncelerini bu düzeyde ifade etmiş olması nedeniyle, gerek de kendisini uluslararası düzeyde iş yapan bir dernekle tanıyabiliyor, özdeşleştirebiliyor olmamız nedeniyle bir “kamu figürü” olarak sunmuş bulunuyor. Dolayısıyla bu hitap ve etki düzeyine sahip, ya da sahip şeklinde davranan bir insanın, hem genel uluslararası hukuk, hem de ülke olarak altına imza attığımız sözleşmeler nedeniyle eleştiriye daha açık olması, sosyal düzeyde ve kanun önünde “zarar görebilir topluluklar doktrini”nin tam tersi şeklinde değerlendirilmesi gerekmekte. Hepimiz gereğinden fazla politize olmuş durumdayız, ve bahsi geçen şahıs düzeyinde politize olmuş bir “figür”ün kartondan aslan olmaması gerekiyor.

Ben aynı şekilde link ile paylaştığım yorumları Fatih Tezcan için de, Markar Esayan için de, N. B. Karaca için de yapıyorum, ama kimse beni “dava açmakla” tehdit etmiyor. Ama burada dikkat edilmesi gereken şey şu: ben aynı iletişim şekli ve düzeyini Fatih Tezcan, Markar Esayan ve Nibenka için kullanıyorum. Yani Burak Yalım’ın benim gözümde bu kişilerden kayda değer bir farkı yok. Bence bundan “en önce” kendisi utanmalı, ama gece gündüz “Markar çok iyi yazmış” geyiği yapan biri için bu pek mümkün gözükmüyor.

Çok uzatmak istemiyorum. Ortada “dava açılacak” bir durum olduğunu da düşünmüyorum. Yine de tekrar tekrar belirttiğim gibi umurumda değil, ve bu mektubu yazmamın nedeni “aman Burak bana dava açmasın” değil. Sadece sağda solda dönen muhabbet karşısında neyi yapacak, neyi yapmayacak bir insan olduğumu kamuoyuna duyurmak istedim. Beni takip edenler zaten tarzımı, seviyemi biliyorlar. Uzun süredir takip edenlerin ise burada bahsettiğim şeyler konusunda şüphelerinin olmadığını biliyorum.

Sonuç olarak…

Bence Burak Yalım onursuz mudur?

– Hiçbir şey için onursuz olmamışsa bile şu geldiği davacı-tehditkar-muhafazakar konumu nedeniyle “bence” onursuzdur.

Bence Burak Yalım adam mıdır?

– Kendisine açıkça ve “pratikte yüzüne karşı” bunun cevabını verdim.

Bence Burak Yalım haklı mıdır?

– Bence değildir.

Bence Burak Yalım “daha önce yıllar boyunca inandığım gibi” akıllı, mantıklı, sağduyulu ve demokrat mıdır?

– Bence bu özelliklere “bir ihtimal” hayatının bir döneminde sahip olmuşsa bile, şu an bu açıdan ciddi bir kayıp yaşamaktadır.

Bence tüm iddiasına ve “karizmasına” rağmen Burak Yalım’ı bir fikir insanı olarak ciddiye almalı, fikirlerini “sike sürülecek düzeyde” değerli kabul etmeli miyiz?

– Bence bu saatten sonra kendisi ortalama bir tetikçi yandaş gazetecinin çirkin, kötü, ucuz, komik bir kopyası haline gelmiştir.

Bence Burak Yalım’ın tahayyül ettiği, düşündüğü, hedeflediği ülke ve devlet düzeni insan düşmanı, faşist, vasat-tapıcısı, mezhepçi dahi olsa gereğinden fazla güçlü, anti-demokrat mıdır?

– Kesinlikle, ama kesinlikle.

Bence Burak Yalım’ın sorunlarını kendi başına çözecek, “mesela Twitter gibi” tarafsız bir platformda ya da genel olarak benim şu an yaptığım gibi internet üzerinden derdini anlatacak cesareti kalmış mıdır?

– Kalmamıştır.

Bence Burak Yalım ilkesel meselelerden ve genel ahlaktan bağımsız olarak salt güçlünün yanında olma motivasyonuna, ve sapkınlık düzeyinde savaşçıl, dünya gerçekleriyle alakasız olarak “kağıt üzerinde haklı” çıkmazsa ölecek hastalığına ve azmine sahip midir?

– Gayet sahiptir.

Listeyi oldukça uzatabiliriz. Bunların hepsi benim kişisel yorumum ve şahsa bakış açımın özetidir. Bahsi geçen şahıs, arkadaş, ve hatta “dost” diyebileceğimiz seviyedeyken bile kendisiyle ilgili son derece düzeyli, tamamen yasaların izin verdiği seviyedeki “dostane” eleştirilerime, bu eleştirileri “kendisi gibi insanlara her zaman yapacağım gibi” yüzüne karşı ifade etmiş olmama rağmen, beni hapse attırmaya çalışmak şeklinde cevap vermiştir. Kendisiyle yollarımı ayırmamın “kişisel” sebebi görüşlerinin farklı olması ya da gittikçe ekşiyen çirkin vizyonu değil, bu çirkin yöntemlerin sevdalısı olmasıdır. Halen görüştüğü, arkadaşım, dostum dediği bir insanın (özellikle Nişanyan ve Say örnekleri, bu kişilerin  başlarına gelenler oldukça popüler ve ortadayken) hapse girmesi için bir değil, iki değil, üç kere uğraşabilecek bir şahıstan bahsetmekteyiz. Bahsi geçen şahsın direkt insan hayatına (hapisten bahsediyoruz), ve farklı görüşlerin ifade edilmesi hakkına bakış açısı budur.

Yine, bahsi geçen şahsın hiçbir güvenilirliğinin, insanlığının ve insafının kalmamış olduğunu düşünüyorum. Sokrates’i zehirlediniz, Galile’yi yargıladınız, Nesin’i yakarak, eziyet çektirerek öldürmeye çalıştınız ama çok şükür kurtuldu. Bu ülke bu çirkin zihniyeti çok yakından tanıyor. Zira bu çirkin zihniyet şu anda iktidarda. Gerekirse “Yusuf Salman”ı da yediririz. Ama ben hapse girsem, ya da ben ölsem başkası gelecek ve ne kadar çirkin insanlar olduğunuzu aynı benim yaptığım gibi yüzünüze karşı söylemeye devam edecek. Bu konuda “Türk adaletine” güveniyorum diyemeyeceğim, zira onu da mahvettiniz elinizi attığınız her şey gibi. Şu anki haliyle “Türk adaletine” güvenecek olan tabii ki bahsi geçen şahıs gibi şahıslar olacaktır.  “Türk adaleti”nin şu anki halinden içten içe memnun olan şahıslar da bu gibi şahıslardır. “Biz”im ise her geçen gün başka bir hakkımız elimizden alınırken, her geçen gün bize başka bir eziyet çektirilirken, ülkenin dört bir yanı para-militer güçlerle çevriliyken ve bu insanların kamu malı geyiği yaptıkları sırada “insana” saldırılırken, yani dert etmemiz gereken milyon tane önemli mesele varken eğer Burak Yalım bana dava açacaksa açsın. Bu yazıda meşrebine uymayan bir şeyler görüyorsa onları da dilekçesinde belirtsin.

Herkes tabii kendi durduğu noktayı savunacak, ama benim insani gerekçelerim var. Umarım kendisinin de insani gerekçeleri vardır. Yoksa tarihin yanlış tarafında durmuş olacaksınız. Ülke yanarken “kendi hayatı üzerinde hiç etkisi olmayan insanların halkın değerlerine uzak olmasını” en büyük derdi olarak addeden insanların benim arkadaş çevremde yerleri olamaz. Bu tür insanlar bu ülkenin asıl karanlık yüzleridir. Bu tür insanlara akıllı, mantıklı, vizyonlu dediğiniz an maça bir sıfır geride başlarsınız, çünkü sıkıntı durumunda sizi sırtınızdan bıçaklamak için sıraya ilk giren onlardır.

Ateist’sinizdir mesela, savundukları başbakan ODTÜlüleri Ateist diye halka yuhalatır, bunlar hiçbir şey olmamış gibi o kişiyi ve söylemini desteklemeye devam etmekle kalmazlar. “Ben şimdiye kadar inanmama hakkını savundum ama keşke savunmasaydım” diye, “keşke ölseymişsin” gibi bildiri yayınlarlar. Görüşü eleştirilmesin diye “arkadaşını”, “dostunu” hapse attırmayı düşünecek tıynette insanlar, kutsal belledikleri devletleri ve taptıkları liderleri için aklınıza bile gelmeyecek insanlık dışı şeylere imza atabilirler. Bu yüzden hükümetten ya da genel olarak devletten korkmayın. Güce tapan, en yakınındakileri bile dakikasında satabilecek, insanlığa, demokrasiye, hakka, hukuka dair hiçbir kaygısı olmayan insanlardan korkun. Çünkü hükümet yarın gitse bile bu insanlar etrafımızda olacaklar. Tehlike sokakta, internette, yanıbaşınızda.

Kapatıyorum artık. Cevap gelirse yine “açık” şekilde ben de kendi cevabımı şahsın cevabına referans göstererek vereceğim. Arkadaşı, dostu olan bir insanı bile ideolojik tepkiyle gözünü bile kırpmadan, umursamadan hapse attırmaya çalışabilecek insanların, artık arkadaşları, dostları olmayan insanlar konusunda neler yapabileceklerini düşünün. Artistlik ya da kahramanlık peşinde değilim. Bu genel durumdan korkuyorum. Cesaret dediğimiz şey kör bir şey olmamalı. Bence korkmayanlar çok büyük hata ediyorlar. Geleceğiniz, canınız tehlikede. Çünkü Burak Yalım gibi bir insan birkaç yıl sonra bu ülkede bir yerlere gelebilecek.

Kamuoyuna duyurumdur.

Düşünen ve değerlendirme kapasitesine sahip olan insanlara saygılarımla,

Yusuf Salman

 

* Bu mektupta bahsi geçen şahıs dışında incittiğim, farkında olmadan kırdığım birileri varsa kusuruma bakmasınlar. Farkında olarak kırdığım, incittiğim birileri varsa “bence” hak etmişlerdir. Çirkin ve korkakça yazılan şeyler de dahil, şahısla ilgili şahsıma iletilen her türlü yoruma ve cevaba (kendi muhtemel cevabı da dahil olmak üzere) mümkün olan en ciddi, en özenli cevabı, zamanım el verdiğince en kısa sürede vereceğim. Hodri meydan.


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.