Martı Bokunu Sîneye Çekmek

Bir İstanbul sabahına uyanmanın en büyük derdini çekiyorlardı soğuk bir bahar gününde. Montları ellerindeydi ikisinin de. Ama şemsiyeleri yoktu. Zaten bahar mevsiminde İstanbul’da dışarı çıkmanın adab-ı muaşeretinde bir tek ufacık da olsa bir kıyafet yönetmeliği eksikti. Montunu alırsın, güneş çıkar, hava beklediğinden sıcak olur. Sonra bir yerlerden rüzgârlar esip esip soğuturlar o sabahı. Ama montunu giymeye üşenirsin, şehre meydan okursun kendince. Sonra sen daha tepenin ardındaki bulutu bile görmeden hızlı bir yağmurla suratına tükürür İstanbul. Sonra bir tek eksiğin olduğunu fark edersin bu şehirle başa çıkman için; şemsiye!
Continue reading “Martı Bokunu Sîneye Çekmek”

Yangın

Fırat Budacı’nın Uykusuz son sayısında yazdığı yazıyı okumuştum. Küçükken bir camide kursa gitmiş, oradaki hoca “bu sureyi okuyamayan cayır cayır yanacak” diye tehdit ediyormuş çocukları. Budacı’nın yazılarını çok severim. Gerek kendisinin sağlam yazacağı önkabulünden, gerek de gerçekten güzel yazmış olmasından dolayı bayağı yer etmiş aklımda ki, hemen aynı gece gördüğüm rüyama girdi bu sözler.

Continue reading “Yangın”

Beş Çayı

“…ancak denizli şehirlerde kendi başına kalır insan. Çünkü yüzünü denize dönebilirsin. Böylece sırtını çevirirsin kalabalığa. Denizsiz şehirlerde ise nereye dönersen insan, nereye dönersen.

O yüzden işte, iyi geçinmelidir birbiriyle, denizsiz şehirlerde kişiler. Denizli şehirlerdeyse, insan yüzlerine çarpmadan da yaşayabilir isteyenler.”

Ece Temelkuran – Kıyı Kitabı

İlahî Wikipedia

2 yıldır hiç arıza çıkartmadan, bozulup kaykılmadan kullandığı kalemi önemli bir sınavın ortasında bozulan Semih hayatında hiç bu kadar büyük bir hayal kırıklığına uğramamıştı. Elini kaldırdı, yanına gelen gözetmenden kalem istedi, bekledi, bekledi, bekledi ve sinirlenip çıktı. Kesinlikle, ama kesinlikle diyebilirim ki o gözetmen hayatında hiçbir zaman ya bir kalemi uzun bir süre kullanmamıştır, ya da önemli bir olay sırasında başına beklemediği çok acayip bir şey gelmemiştir. Morali bozuk ve hayâli kırık bir şekilde dışarı çıkan Semih soğuktan osuruğu kristallenmesine rağmen bir sigara yakarak ısınabileceğine inanmıştı. Saatler sonra ciğerlerine çektiği o duman onu tiril tiril titretmesine rağmen bu -kıytırık- beklentisini karşılamıyordu. Isınamadıkça bir sonraki sigarayı yaktı. Yaktıkça ısınamadı, ısınamadıkça yeniden hayal kırıklığına uğradı. Continue reading “İlahî Wikipedia”

Dinle Büyük Adam

Namık, 3 boyutlu Öklid Uzayı’nda yaşayan ve İzmirli olmayan, normal bir insandır. Her normal insan gibi kalkar, okuluna gider, evine gelir. Mesleği öğrenciliktir. Yaklaşık 20 yıllık öğrencilik hayatını bir şekilde tamamlamaya da çok yakındır. Odası içinde ulaşımı sandalyenin tekerleklerinden faydalanarak sağlarken, okula gitmek için ise otobüsü kullanır. Yani kullanırdı… Şimdi o yok. Neden mi? Öldü lan, öldü işte! Çok normaldi, değişmek istedi, öldü. Kırmaya çalıştığı zincirleri boynuna dolandı, aşmaya çalıştığı çitler bir tarafına girdi. Şimdi okuyacağınız hikaye kaderin cilveleriyle ve cilvelileriyle alakalı olup, kişi ve kurumlar tamamen gerçek veya tamamen uydurmadır.

Continue reading “Dinle Büyük Adam”

%d bloggers like this: