İlkokul Matematiğiyle Kabataş

Bugün Yeni Şafak’ta ilginç bir yazı vardı. Yanlış hatırlamıyorsam İsmail Saymaz’ın link vermesiyle gördüm. Yazarın adını bile hatırlamıyorum, önemli de bulmuyorum. Ana fikir şuydu: “Kabataş’ta taciz olduğuna inanıyorum, beyana önem veriyorum, ama kadıncağızın abarttığı kadar bir şey olduğuna inanmıyorum”. Sanırım “kadıncağız” aşağılamasındaki seksizmi başka bir gün siz kendi aranızda tartışırsınız. İsterseniz önce bunun bir inanma veya inanmama meselesi olmadığını sabitleyelim, sonra yazıdaki iddialara gelelim. Böyle bir olayın (Kabataş BDSM) gerçekleşmemiş olduğu ispatlandı. Yani sizin inanmanıza veya inanmamanıza kalmış bir şey değil. Böyle bir olay yok, isterseniz inanmaya devam edin.

  • Mağdur olduğunu iddia eden kadından ispatı talep edildi, daha da mağdur edildi, fetişist görüntü istekleri, video kovalayanlar oldu.

Oldu da, neden oldu? Bu kadar korkunç, gerçek olması imkansız bir iddia seçime malzeme olsun diye manşetten ve ana haber bültenlerinden indirilmedi, onca karşı kanıta ve yalanlamaya rağmen aynı şeyler tekrarlanmaya devam etti. Video işte bunun için gerekliydi. Eminim aranızda tek tük de olsa idrar içeren cinsel aktivitelerle ilgilenen BDSM sevdalıları vardır. Ben tercih etmiyorum, sevmiyorum. Eminim aranızda bebek tekmelenmesinden haz alan ruh hastaları da vardır. Milyonda bir midir bilmiyorum ama çeşit çeşit insan var yani. Ama bu ülkenin “diğer yarısı” olarak biz sadece “uçuk, hayatın doğal akışına ve fizik kanunlarına uymamasından dolayı imkansız” bir iddiayla iki seneye yakın zamandır zan altında bırakılıyoruz. Dolayısıyla “eğer gerçekten böyle bir şey olmuşsa videosu vardır, İstanbul’un orta yeri orası” diyoruz. Yani deri eldivenli 70-100 adamın başörtülü bir kadının suratına işemelerini veya bebek tekmelemelerini izlemeye bayıldığımızdan talep etmiyoruz videoyu. Zaten biz niye izleyelim? Savcılık izlesin, mahkeme izlesin, adaleti sağlamakla görevli kim varsa o izlesin bunu. Ama gelgelelim, öyle bir video yok.

Ha “tacize uğrayan kadını tacizi ispat zorunda bırakmak” travmatik bir süreç, ahlaki olarak ben de doğru bulmuyorum. Ama bu ülkenin polisi, savcısı neden benim birkaç katım maaş alıyor? Ortada şikayet yok mu? İncelesinler, sorumluları, suçluları adil şekilde yargılayıp mahkum edelim. Kimse kadına “git şuradan MOBESE kaydını al, şuna imzalat, öyle inanırım sana” demiyor zaten. Hatta kadın hiç uğraşmasın, bu iddiaları yüzlerce kez manşet yapan “araştırmacı gazeteciler” uğraşsınlar. Biz uğraşalım… Ama pardon, biz uğraşınca “BDSM pornosu peşindeki sapıklar” oluyoruz. Tekrar ediyorum, biz izlemeyelim, kadın uğraştırılmasın, izlemesi gerekenler, sorunu sonuca bağlayabilecek güvenlik ve adalet ekipleri izlesinler, uğraştırılsınlar. Neyse, şu an bir tane bile şüpheli yok konuyla ilgili. Diğer kısma geçiyorum.

  • Kadının elinde adli tıp raporu var.

So, what? Kadının elinde adlı tıp raporu olması 70-100 kişilik yarı çıplak, deri eldivenli ve bandanalı tipin başörtülü bir kadının üzerine işediği ve bebeğini tekmelediğine dair bir kanıt değil. Olay çok spesifik ve rapor böyle şeyler içermiyor.

Örnek vereyim. A adında kişi, X adındaki mekanda, Y konusundan çıkan tartışma nedeniyle sizi Z bıçağı ile bıçaklıyor. Çok şükür hayattasınız. Şikayetçi oldunuz, rapor aldınız, bitti mi? Hayır.

Aynen salt beyan gibi, raporun da tek başına geçerliliği yok.

Bu örnekteki rapor şunları içerebilir:

Yaranın derinliği, genişliği, kesiğin biçimi, vs. Buradan en fazla darbenin sertliği, başka özellikleri ve “Z bıçağı”na ulaşılabilir (ekmek bıçağı mı, çakı mı, neyse ona işte).

Yani elinizdeki raporunuz, sizin A adında kişi tarafından X adındaki mekanda, Y konusundan çıkan tartışma nedeniyle Z bıçağı ile bıçaklandığınızın kanıtı değildir. Bir delildir ve sadece bıçaklandığınızı belgeler. Bu noktada iddiaya bakan savcı veya ifadenizi verdiğiniz polisin gözünde kendinizi bıçaklamış olma ihtimaliniz, elinizdeki bıçağın üstüne düşüp kaza geçirme ihtimaliniz ile, anlattığınız spesifik olayda spesifik şekilde spesifik kişi tarafından bıçaklanmış olma ihtimaliniz farksızdır.

Ne getirebilirsiniz? Mekanda güvenlik kamerası vardır, bu ciddi kanıttır, olayı görüntülemişse iddianız gerçek kabul edilebilir. Görgü tanıklarının, kullanılan bıçaktaki parmak izi ve kan uyumunun, herhangi bir görüntünün olmadığı, veya görgü tanıklarının görmedik dedikleri, veya görgü tanıklarının aleyhinize ifade verdikleri, suçlanan kişinin suçunu da kabul etmediği durumlarda hiçbir aklı başında savcı davayı o spesifik iddiayı göze alarak açmaz, hiçbir aklı başında hakim de açılmış bir davada bu spesifik detayların doğruluğu kabulüyle karar vermez. Neden? Çünkü elinizde bu olayın gerçekleştiğine dair bile kanıt yok, kaldı ki nasıl gerçekleştiği tartışılsın… Bu düzeyde spesifik iddiaların kanıtlanmasının imkansız olduğu durumlar da vardır, ama nadirdir.

Kabataş olayına özel olmamak kaydıyla olayın iddiasındaki ayrıntılar nedeniyle, konuyla ilgili bu kabulün tam tersi geçerli. Yani olay o kadar spesifik şekilde tarif edilmiş ki, o spesifik tarifteki ayrıntılar ve adli tıp raporu alınmasını gerektirmiş zarar nedeniyle, o spesifik mekanda böyle bir olay gerçekleşmişse: ispatlanamaması imkansızdır. Bu kadar spesifik bir olay tüm bu şartlar altında makul süre içinde ispatlanamıyorsa gerçekliği şüpheli değil, külliyen yalandır. Bu makul süre o günün ve mekanın şartları nedeniyle birkaç dakikadır.

Yazı çok uzun oluyor, umurumda değil. Uzun zamandır sık yazmıyorum zaten. Bilgi ve fikir alabilecek insanlar olursa ne mutlu bana. Adli tıp raporunun kendisine de değinip hesap kısmına geçeceğim. Rapora göre bebeğin vücudunda tırnak izleri var. Peki bu tırnak izleri 70-100 deri eldivenli, yarı çıplak kişinin bir kadının suratına işediğine ve bebeği tekmelediğine ya da “mıncırdığına”, bunun da Kabataş’ta gündüz gözüyle gerçekleştirildiğine delil midir? Hayır. Bu tırnak izleri sadece ama sadece “bebeğin tırnaklandığına” delildir. Olayın doğası, ayrıntıları, yeri konusunda hiçbir şey ifade etmez. Belki tırnak izinin şeklinden “zamanı” kestirilebilir, o da muhtemelen iddia edilen saatle uyuşmuyordur (çünkü birazdan açıklayacağım “kanıt” geldi) ya da incelenmemiştir bile.

Olayın geçtiği iddia edilen yer ve zamandaki görüntü kayıtları ortaya çıktı ve biz normal zeka seviyesindeki, bir çıkarı da olmayan, en azından yolda yürürken beş dakikada bir duvara çarpacak kadar geri zekalı olmayan insanlar olarak zaten gerçekle alakası olamayacağını bildiğimiz bir iddiayı çürüten, böyle bir şeyin o mekan ve zamanda gerçekleşmediğini belgeleyen görüntüleri izledik.

Başka bir mekanda gerçekleşmiş olabilir mi? Neden olmasın? Yolda yürürken kafamıza helikopter de düşebilir. O spesifik helikopter düşmez ama başkası düşer. Bunu böyle inceleyemeyiz.

Başka bir mekanda “bu iddia edilen spesifik şey spesifik şekliyle” gerçekleşmiş olabilir mi? Olamaz. Mekan iddiadaki mekan.

Görüntülerin kapsamadığı başka bir zamanda “bu iddia edilen spesifik şey spesifik şekliyle” gerçekleşmiş olabilir mi? Olamaz. Zaman iddiadaki zaman.

Görüntülerle oynanmış olabilir mi? Hayır, görüntüler orijinal, montaj veya oynanmış olmadığı defalarca ispatlandı.

Hatta isterse görüntüler sahte olsun, bu bize yine bu spesifik olayın spesifik şartlarda oluşturduğunu göstermezdi. Bu kadar en ince ayrıntısına kadar saçma salak bir iddiayı manşetten vermek de meydanlarda bağırmak da suçtur. Bilmem kaç milyon milyon milyon milyon milyon milyon milyon milyonda bir ihtimalle gerçekleşmiş olabilir desek de bunun kanıtı olmalıdır. Beyan hiçbir zaman tek kaynak olarak kullanılamaz. Beyan (kadının olsun erkeğin olsun) olayın soruşturulabilmesi için çoğu zaman bir başlangıç noktasıdır. Karar verilecekse beyan üzerinden yapılan araştırmada ulaşılan somut delillere göre verilir. Yani olayın olmadığına dair görüntüler gerçek, AMA, sahte bile olsalardı, bu Kabataş BDSM iddiasını kanıtlamazdı. Bana şu an Beşiktaş’ın kimsenin geçmediği bir arka sokağında kapalı, kamerasız bir depoda küçük şeker pembesi bir filin olmadığını da ispatlayamazsınız. İddia ettiğim saat ve şekilde kamera kayıtları ortaya çıksa ve depoyu boş şekilde gösterse susup oturmak düşer bana. Peki ya o kayıtlar sahteyse? Ne fark eder? O küçük şeker pembesi filin o depoda olduğu ispatlandı mı şimdi? Küçük şeker pembesi fil (bildiğin canlı, gerçek, ama şeker pembesi) gibi bir şey iddia ediyorsam ve bu iddiamın sonucu milyonlarca insana karşı “iddiam kesin gerçek” gibi kullanılacaksa elimi göbeğimden çekip üstümü giyinmem, o depoya gidip “buyurun, fil burada” demem gerekir.

Bakın çok düşük bir düzeyde mantık bile yetiyor. Konu hiç karmaşık değil. İlk bu iddia çıktığında “yok artık, böyle bir şey imkansız” diyenlerdenim. Olayın kadının beyanı geyiğiyle de alakası yok. İddia edilen şey ancak aşırı grafik bir kurgunun ürünü olabilir. Eminim birileri bir yerlerde buna benzer yüzlerce pornografik film çekmişlerdir. Ama olayın günlük hayatta, politik bir krizin ortasında bile doğal olarak gerçekleşmesine imkan yok. Hele gerçekleşip -kabul edelim ki, BDSM sevdalısı olmasak bile böyle bir şeyi görmek İLGİNÇ olurdu- görüntülenmemesine zerre imkan yok. Sokak defilesinde üşenmeden saatlerce manken kaydeden vatandaşlarımız işemeli sıçmalı BDSM enstantanesi bulmuşsa çekmeyecekler mi? Ben ayağımın altından kedi geçse “ay ne tatlı” diye çekiyorum, böyle bir olay görsem zerre tereddüt etmem, çekerim.

Neyse, böyle bir şeyin olmadığı ispatlandığına göre bebeğin vücudundaki tırnak izi nedir? Sadece iki ihtimal var bununla ilgili, bunu da bize mantık söylüyor. Çok karmaşık değil. Hatta en başa yalan olduğu ortaya çıkan iddiayı koyalım, üç olsun:

1. Bebeği saldırganlar tekmeledi ve tırnakladı, o izler oradan geliyor. (bu açıkça ve defalarca yalanlanmakla kalmadı, yalan olduğu RESMEN ispat edildi)

2. Adli tıp raporu yanlış, hatalı, sahte, vs. (rapor sahte değil bildiğim kadarıyla, bebeğin vücudundaki günlük izler yanlış değerlendirilmiş de olabilir, resmi -gerçek kabul edilebilecek- rapora yanlış bilgi girilmiş olabilir, bilmiyoruz)

3. Bir anne, çocuğunun güvenliğiyle ilgili korkunç bir iddiada bulunup ortalığı ayağa kaldıracak kadar çocuğunun güvenliğiyle ilgilenen bir anne, küçücük, minicik, savunmasız bebeğini tırnaklarıyla yaralamış, sırf hiçbir kanıt sunamadığı uydurma bir iftirayı ölümüne nefret ettiği, kendisine zerre zararı olmamış milyonlara atıp milyonlarca kişiyi zan altında bırakabilme sevdasına…

Birinci ihtimal zaten göçtü. Ama ben bu özel durumdaki ihtimalin ikincisi olmasını isterdim. Üçüncüsüyse veya üçüncüsü olduğu ortaya çıkarsa da dehşete düşerim. Kendi minicik, küçücük, savunmasız bebeğine sırf bize iftira etmek için kıyabilen, zarar verebilen insanlar, direkt bize neler yapmazlar ki? Bu insanlardan tabii milyonlarcası var, ama bu kadar açık olması ihtimali insanı korkutuyor.

Hadi hesap yapalım biraz

Kabataş iskelesinin günlük yolcu kapasitesi nedir? Kapasitesinin ne kadarını kullanmaktadır? Bunlara ulaşamayacağım şimdi, ayrıntı veren olursa eklerim. Daha küçüğüne ulaşabiliyorum: Taksim-Kabataş füniküler hattının günlük yolcu sayısı 35,000’miş. Ulaşım A.Ş.’nin yalancısıyım. Tabii Kabataş iskelesinin tek fonksiyonu füniküler hattına yolcu sağlamak değil. İskeleyi kullanıp fünikülere binmeyen yolcular da var, ancak füniküler kullanıp iskeleyi kullanmayan yolcularla aşağı yukarı örtüştüğünü varsayıyorum. Dolayısıyla füniküler ne kadar yolcu alıyorsa, iskele de o kadar yolcu alacak aşağı yukarı. Günlük 35 bin yolcu, saatlik 1944 yolcu ediyor. 18 saat (6-24) hizmet verdiği kabulüyle yola çıkıyorum. Saat başı Üsküdar ve Kadıköy’den gidip gelen üçer sefer olsa… Hmm, hesaplayamayız, çünkü veri yanlış.

Birincisi, öğle vakitlerinde saat başı üç değil iki sefer var. Toplamda 4 sefer olsa bile bunların saatleri kesişecek ya da yakınsayacak, ortamdaki yolcu sayısına bakmak için her Kadıköy ve Üsküdar sefer çiftini tek sefer olarak düşünmemiz gerek. Yani yoğunluğun döngüye girdiği iki zaman aralığı var. Arada bekleyenler ve geç kalanlara sonra bakarız. Bizim bu iskeleyi ilgilendiren, günün herhangi bir zamanında (ortalama) 1000 yolcu olması lazım sefer sayısına bölünce. Hadi gelen-giden karmaşasını hesaplayabileceğimiz bir yöntemimiz yok diyelim, var ama olayı karıştırmaya gerek yok. Onu da ikiye bölelim. Öğle vakti Kabataş’ta sadece 500 adet vapur ya da motor yolcusu var KABAca (dilimiz kaba). Taş çatlasa (vicdanımız taş) ortamın boşaldığı 1 dakika falan var, çünkü binen yolcu kadar inen yolcu da var aşağı yukarı. Tramvay ve otobüs yolcuları, civardaki kafelerde oturanlar, yürümek suretiyle (hava da güzel, hesaba katın) sadece geçiyor olanlar dahil, bir 200-300 kişi daha hesap edebiliriz. Küçücük yerde… Hadi 100 diyelim. Etti 600 kişi. Otobüsle oradan geçenler, günlük trafik, vs. ile 750’ye tamamlayalım bunu iddia edilen olayın alacağı standart zamanı düşünerek. 2013 yılından bahsediyoruz, ve İstanbul’un en işlek yerlerinden, küçücük bir yer. Yani ortam belli miktarda izole. O izole alanın bir ucundan diğer ucuna bağırarak arkadaşımızla konuşabiliriz mesela. Yani neymiş? O izole ortamda kayda değer bir şey gerçekleşse haberimiz olurmuş.

Bakın, tüm kabullerimi ve hesaplarımı minimum üzerinden yapıyorum, yani yalancıların lehine kabullere giriyorum. Giriyorum, çünkü eminim ki onlara bu hesaplamada kaleyi boş bıraksam bile milyarlarca golle galip geleceğim.

Dolayısıyla hadi öğle vakti sabah ve akşam kadar kalabalık olmuyor deyip zaten kırpa kırpa, azalta azalta ulaştığımız o 750’ye 500 diyelim. Hadi ulan, 400 olsun. Eyleme giden veya dönen eylemcileri falan KATMADIM BİLE.

2013 yılındayız o an. Kabataş’tan Üsküdar’a ve Kadıköy’e düzenli gidip gelen profil üçü de kalburüstü yerler olan bu yerlere ve çevrelerine ulaşımı olan profil. Ağırlıklı olarak mavi yakalı işçiden bahsetmek biraz saçma kaçar, çünkü iş gidiş ve çıkış saatleri değil. Tahminimce bu “hadi ulan 400” kişiden en az üç yüzünün akıllı telefonu ya da fotoğraf çekebilen renkli ekran bir Nokia’sı, çok azının da fotoğraf makineleri yanlarında olacak. Turkcell’in araştırmasına göre 2013 yılında akıllı telefon kullanım oranı en yüksek kullanımlı yaş aralığında (25-34) %73. En düşük kullanımlı yaş aralığında (45+) ise %53. Akıllı telefon diyemeyeceğimiz telefonlardan genel internet kullanımı oranı: %47. Burada internete girilebilen telefonlardan genelde fotoğraf da çekilebildiği kabulüne girebiliriz, zira yakın bir zamana kadar en çok kullanılan işletim sistemi Symbian (Nokia) idi. Şu an popüler araştırmalar genelde sadece akıllı telefonları göz önüne aldıkları için buna bakmakla uğraşmayacağım. Neyse, bu kısıtlı mekanda 300 tane kamera size abartı gelmeyebilir, abartı değil zaten. Muhtemelen daha fazla bile çıkar. Ama dediğim gibi, yalancılara yem atıyorum. Bu kese kese, kırpa kırpa ulaştığımız 400 “ortamda bulunan insan”ın 100 tanesinde cep telefonu, kamera, vs. olsun. Ayrım yapmaya gerek yok.

70-100 kişilik deri eldivenli yarı çıplak adamın başörtülü kadının suratına işemesi ve bebeğini tekmelemesi gibi bir olayı gören ortalama Kabataş yolcusunun, elinde kayıt yapabileceği (fotoğraf, video) bir alet varsa, böyle bir şeyin fotoğrafını ya da videosunu çekmek isteme ihtimali nedir? Ben net çekerim mesela, kabul edin siz de çekersiniz. Bu ihtimal yüzde yüze yaklaşıyor, istenirse araştırması yapılsın. Konuyla ilgisi bile olmayan bir ülkenin, alakasız bir şehrine gidin, akıllı telefon ya da kameralı telefon kullananları toplayın 100-200 tane, olayı anlatın, “böyle bir şey görsen fotoğrafını çeker misin” deyin. 2’den fazla kişi “çekmem” derse şaşırırım. Çekmem diyenler de iğrenç bulduğu, yanında çocuğu olduğu, vs. gibi nedenlerden çekmeyeceklerdir. Dediğim gibi yolda “rızkına koşan” kediyi bile Instagram’ına malzeme yapan bir topluluğuz. Kaldı ki olayın delil niteliği taşıması da var, özellikle politik manada ülkenin gördüğü belki en sıkıntılı, karmaşık dönemlerden birinde. Yalancılara bir gol daha avantaj verip, ortamda kabul ettiğimiz 100 telefonlu/kameralı insanların her birinin fotoğraf çekme ihtimallerini %50 (1/2) olarak kabul ediyorum. Dolayısıyla fotoğraf çekmeme ihtimali de %50 oluyor. Yani bu düzeyde bir olay gerçekleşmişse bunun fotoğrafının olmaması ihtimali şöyle hesaplanıyor:

1/2 x 1/2 x …… x 1/2 (100 tane 1/2 var, burada insanların davranışlarının tamamen birbirlerinden ve dış faktörlerden bağımsız olması kabulü var, ihtimallerin her insanda eşit olduğu kabulü var, var da var, ki zaten başka şekilde hesaplaması çok zor olur).

Bu bize şöyle bir ihtimal veriyor:

1267650600228229401496703205376’da 1.

Sayamadıysanız ben saydım: 31 rakamlı koskocaman bir sayı’da 1 ihtimal. İstatistik bilmenize gerek yok buna imkansız diyebilmek için. Sayıları kırparak, yalancılar lehine oynayarak verdiğimiz için, böyle bir olay gerçekleşmişse fotoğrafının olmaması ihtimali eminim bundan milyarlarca kat daha küçük çıkacaktır.

Hatta sayıları daha normale yaklaştıralım:

Aynı kabullerle fotoğraf çekme ihtimali herkes için eşit ve %75 olsun. Çekmeme ihtimali %25, yani kişi başı 1/4 oluyor bu kabulle. Bu “biraz daha” gerçekçi hesapla böyle bir olay gerçekleşmişse fotoğrafının olmaması ihtimali şudur:

1.6069380442589902755419620923412e+60’da 1

Yani, Sayı yaklaşık olarak = 1’in yanına bir adet 6 ve 59 adet sıfır koy, O KADAR.

İhtimal ise Sayı’da 1.

Gerçek hayata yönelik araştırmalar yapsak ve gerçek hayatta karşılaşabileceğimiz (mesela %50 ya da 75 değil de 95-100 arası) sayılarla hesaplamalar yapsak, bu korkunç küçüklükteki ihtimali anca daha da korkunç oran ve katlarda küçültürüz. Bu ihtimali büyütebileceğimiz şartlar yok çünkü. Doğaya ve fizik kanunlarına aykırılık derecesinde küçük bir ihtimal. Yani olay İM-KAN-SIZ.

Bir de bunun 70-100 BDSM adamının kameralarını da eklediğiniz versiyonunu evde kendiniz hesaplayabilirsiniz. Hesap makinesi tehlikeli bir alet değil, kullanın ihtiyacınız varsa. Hatta sırf bu tarz şeylere dayalı koca, milyonlarca dolarlık bir porno janrı var. İzleyen var ki çekiyorlar, bu kadar kalabalık bir grup “yapıyorsa” çekmiştir ve bir kaydı da vardır. Hatta, cep telefonu lokasyon bilgileri paha biçilmez. O gün iddia edilen saatte kimin nerede olduğu aşağı yukarı bulunabilir diye düşünüyorum ama konu bana çok uzak, emin değilim.

Tabii işin bu kısmına hiç gerek yoktu. Zira olayın gerçekleşmediği ispatlandı. Peki ben bu hesabı neden yaptım? Birilerine “azıcık beyniniz ve izanınız olsun, yuh artık ya, yuh artık” demek için yaptım. En “onlara yarayan” kabullerle yaptığımız hesaplama bile bize iddiada tarif edilen olayın imkansızlığını gösteriyor. Karmaşık bir hesaplama da değil. Hatta basit bir hesaplamaya ya da hesaplama kavramının kendisine bile gerek yok. Böyle şeyleri gördüğümüzde “yok artık, kesin yalan” deyip hayatına devam edebilen insanlar olmamız lazım. Bunun için dahi olmaya veya üzerinde kapsamlı çalışma yapmaya bile gerek yok. Twitter’da çok güzel bir şey gördüm: “Kabataş gibi bir yerde 70-100 yarı çıplak adamın başörtülü bir kadının üzerine işediğini görsem ilk yapacağım iş ne içiyorsam ona tövbe edip namaza başlamak olur” diye. Hakikaten konuyla ilgili en mantıklı bakış açısı bu, ve siz bu konuyu zaman zaman geri zekalılığınızdan, zaman zaman duyar kasmak için, zaman zaman da kötü niyetliliğinizden gayet olmuş, olabilirmiş, fizik kurallarına zerre aykırı değilmiş gibi ciddi ciddi iki seneye yakın zamandır tartıştınız.

Hepinize yazıklar olsun, ve hepimize de yazıklar olsun sizin gibilerle aynı havayı solumaktan iğrenmiyorsak.


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.