2 Ekim 2012 Galatasaray – Braga Maçı, Futbolcu Performansları

Önce özet geçelim. Oynadık ama kazanamadık sevdalılarına takılmayın. Futbol maalesef oynayarak değil, gol atarak kazanılıyor. Ve evet, çok klişe ama, atamayana atıyorlar. Braga ciddi defans yapan, fırsat bulunca da iyi değerlendiren bir takım. Manchester kadar iyi olmalarını beklemek de saflık olurdu, ama Şebinkarahisar performansı beklemek aptallıktır düpedüz. Oynattırmayan bir takıma karşı günümüz futbolunda bile yapacak çok şey yok maalesef. Yapabileceğimiz tek şey oynamaya çalışmaktı, ancak bireysel hatalar ve özellikle hakem saçmalıklarıyla maç heba oldu.

İkinci dakikada yere düşen Bragalı futbolcu en az bir buçuk dakika olduğu yerde yattı. Daha sonra da bir sürü pozisyonda maç durdu. Hakem ise sadece 1 dakika uzatma vermekle yetinirken, beş saniye önce kazanılmış korneri kullandırtmadı. Burada sadece kötü niyet görebiliyorum.

İkinci yarıda yere düşen kalkmadı. Riera’nın pozisyonu temiz topa müdahaleydi, top da bizde kalmıştı, Braga defansı yerleşik değildi, hakem faul verdi. İkişer dakika arayla 5-6 faul yapan oyuncu oyunu pisliğe döküyordur. Yaptığı fauller çok sert olmasa, sarı kart tanımına girmese bile tekrar eden hareketten dolayı sarı kart verilir. O sarı kart bir türlü çıkmazken, başka sarı kartlar da bir türlü çıkmadı.

Burak Yılmaz’ın ofsayta düştüğü iki pozisyon da ofsayt değildi. Hatta birinde bariz iki metre geriden çıkıyordu. Braga kalecisi en az otuz pozisyonda oyunu ağırdan aldı. Orospu çocuğu değilim diyen bir hakem ilkinde kafasına not alır, ikincisinde uyarır, üçüncüsünde sarı kart gösterirdi. Aynı şeyi çok bariz şekilde Bragalı diğer futbolcular da yaptılar. Tekrar tekrar yaptılar. Önde olan takım tabii ki maçı soğutacak, ancak hakemin görevi maçın “legit” şekilde soğuduğunu kontrol etmektir. Yavşaklık imkanı bulan futbolcu yavşaklık yapar. İzin vermeyeceksin. Maç bu sebeple en az 10 dakika durdu, aksadı. Uzatma süresi ise 4 dakikaydı. Hani insan ayıp olmasın diye 5 der. Galatasaray’ın o saatten sonra bir şey yapacağından değil, insaniyet namına.

Hakemlerle ilgili yorumum şudur (orta hakem ve karşıdaki yan hakem özellikle): lisanslarını rulo hale getirip üstüne otursunlar, ya da yakalanıp çarmıha gerilsinler. Manchester maçı bir, bu maç iki. Hiç paranoya yapmam böyle konularda ama, yıllardır Avrupa maçı izleyen adamım, hakemler bizden neden nefret eder anlamış değilim. Belki bizi Avrupalı görmedikleri içindir. Gerçekten: yeter amına koyim. ManU maçı futbol olarak Manchester’ın hakkıydı mesela, ancak temiz ve net pozisyonlar verilseydi biz kazanacaktık. Oynayarak değil, gol atarak kazanılıyor ya…

 

Teker teker performanslara gelelim:

 

Muslera: Bazı arkadaşlar bir türlü beğenemeseler de elinden geleni yaptı. Yok iki gol yemiş, yok şöyle, yok böyle. İki golde de direkt boş kale kaldı neredeyse adamlara. Muslera ne yapsın… Kaldı ki güzel şeyler kurtardı.

Eboue: Eboue’yi hep sevdim, hâlâ da seviyorum. Ama ya önüne, ya da kendisi sağ açığa çekilerek arkasına güven veren bir adam koymadığımız sürece bu adam tam performans gösteremeyecek. Bugünkü maçtaki hatası özellikle ikinci yarıda oyunun temposunu arttırma girişimlerini yavaşlatmasıydı. E ya koş ya vur be abiciğim dedim bir sürü pozisyonda.

Semih: Hiç fena değil, ancak öyle sakat bir yer ki oynadığı yer, en ufak sıkıntıda sıçıveriyoruz.

Dany: Hiç fena değil, ancak öyle sakat bir yer ki oynadığı yer, en ufak sıkıntıda sıçıveriyoruz. Ek olarak, kendine güveni, inisiyatif alma isteği oldukça artmış gözüküyor. Dünya yıldızı olur çıkar bu adam.

Riera: Şu adamı neredeyse bir sene kulübede tutmuş olmamızdan utanıyorum. Özellikle alternatifi Emre Çolak apaçisi iken. Bugün ofansif anlamda çok iyiydi, ki alanı orası zaten. Ama bek olarak düşününce – Hakan Balta’nın bu sezonki halinden iyi olsa da – olmuyor be Fatih Hoca… En çok para verdiğin futbolcunu kulübede bekleteceğine kendi alanında bir şans ver diyorum sadece. Riera daha ne yapsın? Açtığı ortaları gole çevirecek adamlar olsa şu an “negzel asist yaptı lan” diyor olacaktık. Skora etki etmeyen performansı performanstan saymıyoruz ki anasını satayım. Riera daha ne yapsın? Geçen sezondan beri yırtınıyoruz şu adama azıcık güvenin diye. Sonuç: Emre Çolak. Adamı on maç oynatmayıp bir maç oynatınca da “şansını kullanamadı, eheh” deme hakkımız olmuyor. Aydın Yılmaz’a bu kadar tahammül ediyorsun, kalitesi belli olan adama niye tahammül etmiyorsun?

Selçuk İnan: Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen Selçuk? Selçuk işlemeyince bu takım işlemiyor. Son haftalardaki performansı da ortada. Anca Akhisar Belediyespor’u falan yener bu takım bu halde. Kendine güveni, oynama isteği çok azalmış gözüküyor. Daha önceki kredisini hâlâ tüketmiş değil, dolayısıyla ben taraftar olarak ona bir şans daha veririm, ama Fatih Hoca verir mi? Özellikle ortada Melo faciası varken Yekta’nın da harcandığını düşündüm hep. Yani alternatifi var Selçuk’un, ve bu takımda bazı şeylere sabredilmiyor. Umarım en kısa zamanda kendisini toparlar.

Melo: Takımı on kişi oynatıyor diyor herkes, ve o herkes haklı. Geçen seneki performansının yarısı bile yok. Geçen seneki agresifliğinin tamamı var ama. Birkaç maçta daha canlı canlı gördük, ilk dakikalarda saçma salak hareketler yapıp sarı kartı görüyor, ondan sonra diken üstünde oynuyor. Artık Melo kimseye güven vermiyor bence, en azından bana vermiyor. Kendine güveni var, ama umursamaz bir tavırda son birkaç maçtır. Ayağının dışıyla acayip paslar vermeler, “aman top benden çıksın” kafasıyla yaptığı paslar… Hani rahatsız baba, anladık. Ama bu kadar da rahat olma be abi, biraz özen göster yaptığın işe.

Amrabat: Çok yetenekli olduğu kuşkusuz. Son haftalarda takıma alıştığını da gördük, ancak hâlâ bir Şampiyonlar Ligi futbolcusu değil. Topa güzel vuruyor. Ortaları falan çok güzeldi mesela bugün, ki topa dokunduğunda o tekniğin kokusu Seyrantepe’den Kartal’a kadar geliyor. Olumsuz yönü ne zaman ne yapacağına karar vermeye alışamaması. Galatasaray’daki herkesin tek başına kahraman olunmayacağını öğrenmesi gerekiyor. Bence Amrabat bu ikilemde kalmış. Pas vermesi gereken yerde topu ezip alakasız hareketler yapıyor, adam eksiltmesi gereken yerde dönüp pas veriyor. Bunu hep yapmıyor, ama yeteri kadar yapıyor ki göze batıyor. Bunun dışında tekniğine gerçekten saygı duyuyorum, ve cılız gözükse de çok güçlü bir oyuncu olduğunu hepimiz biliyoruz. Hep ilk 11’de görmek isteyeceğim bir oyuncu. Bugün özellikle Eboue’yi sağ tarafta kanser etti, o ayrı.

Emre: Bugünkü maçta diğer maçlardaki performansının üstünde bir performans gösterdi. Ama bu kendisinin futbol zekasından yoksun ve cılız bir oyuncu olduğu gerçeğini değiştirmiyor. İyi işler yaptığı zamanlarda bile o kadar oyalanıyor ki, top ona her geldiğinde en az otuz saniye kaybediyoruz. Açıktan ziyade kanat oyuncusu gibi davranıyor, bazen ikisini karıştırıyor. Ama bu özelliklerde ve formatta bir oyuncunun kanada fazla kaçmaması, oyun düzeninin de buna göre olması gerekiyor. Galatasaray artık orta-kafa-gol saçmalığını aştı sanıyorduk, kaldı ki o tarz forvetlerimiz de yok gibi. Şans alma konusunda Aydın Yılmaz bir, bu iki. Açıkçası kendisini hiçbir maçta görmek istemiyorum, ancak belki iyi bir yedek olabilir.

Umut: Son oynadığı maçta bir şanssızlık yaşadı, ancak bugün pek gözükmese de bu gözükmemesini Burak Yılmaz’a bağlayacağım. Umut her şekilde ilk 11 oynar.

Burak: Herkes kendisine bayılırken “niye aldık bu adamı” diyenlerdenim. Bu düşüncemi de ısrarla savunuyorum. Kendisiyle direkt ilgili olmayan olaylarda ortada yok gibi. Pres yapacaksa göstermelik yapıyor, koşacaksa kendisi için koşuyor. Tek adam olmaya ve oyunun onun üzerine kurulmasına o kadar alışmış ki, hem oyun onun üzerine kurulmayınca bocalıyor, hem de yanında kim oynarsa oynasın onun oyununu da piç ediyor. Defansı hiçbir şekilde meşgul etmiyor. Sadece ataklarda koşu yapıyor, kendisine top gelmesini bekliyor. Umut’un yedeği olur belki, ama yıldız psikolojisinden kurtulması gerek, çünkü maalesef yıldız falan değil. Elmo’nun yedeği olamaz. Selçuk’un güzel vuracağı yerlere atlamamasını da bilmeli artık. Selçuk’un son haftalardaki performansına kötü etkide bulunduğunu da düşünüyorum. En sevmediğim şey her boku kendisi yapmaya çalışan forvettir. Bırak, bari adam serbest vuruşunu kullansın. Her seferinde topun başına koşup kullanmak isteyince Selçuk da geriliyor eminim. İyi kullanıyor bile olabilirsin, ama bir Selçuk değilsin dostum. Gir içeri, orta bekle, dönen top bekle. Bari bir işe yara lütfen.

Aydın: Yapacak bir şey yok. Koşuyor, uğraşıyor, ama kumaşı da belli. Emre Çolak gibi gereğinden fazla şans verilen bir adam. Altyapıydı, genç oyuncumuzdu olaylarına bu kadar kendisini kaptırmaması gerekiyor Fatih Terim gibi tecrübeli bir teknik direktörün. Olmuyorsa zorlamayacaksın. Ben her oyuncu değişikliği olacağında “yine mi Aydın” demekten bıktım. Bugün de elinden geleni yaptı, ama elinden gelen fazla bir şey yok maalesef.

Yekta: Ona da “gereğinden az” şans veriliyor. Özellikle Melo’nun patır patır döküldüğü takımda ilk 11’de bile oynar bu adam. Önümüzdeki haftalarda daha çok şans verilmesini umuyorum. Gerçekten kaliteli bir oyuncu, ama bunu gösterecek ne zamanı, ne imkanı vardı son maçta.

Elmo: Galatasaray’ın forvet ikilisi Elmander ve Umut’tur arkadaşlar. Bunu tartışmayı bile abes buluyorum. Belki tek forvet oynayacaksak, veya maç içinde döneceksek Burak kullanılabilir. İki forvetli bir sistemde Sercan’ı, hatta Baroş’u bile Burak seçeneğinden daha mantıklı görüyorum. Bugün takım otobüsüne kolunda serumla binmiş Elmander. Bugün yapacağı çok şey yoktu, yine de hasta haliyle bir şeyler yapmaya çalıştı. Elmander’in en önemli özelliği rakip defansı taciz etmesi. İstatistiklere bakılırsa uzun süre oynadığı hemen hemen tüm maçlarda maçın en çok koşan adamı Elmander oluyor. Özellikle Burak’ın aksine top kendisinde değilken veya pozisyon direkt kendisiyle ilgili değilken sağa sola kaçıyor, defansı tedirgin ediyor. Presi iyi yapıyor. Güçlü bir oyuncu, kolay kolay yıkılmıyor. Son vuruşları hiç fena değil. Hatta eski takımlarındaki maçlarına bakarsanız serbest vuruş da gayet güzel kullanıyor. Ama çıkıp ibiş gibi Selçuk’un topuna atlamıyor, şu güzel ortamı bozmuyor. Belki gerçekten dünya çapında golcü değil, ancak Galatasaray’ın şu an alabileceği en iyi birkaç golcüden biri. Umarım o da kendini toparlar ve bu Burak saçmalığını daha uzun süre yaşamayız.

Fatih Terim’e Öğütler:

  • Genç oyuncu, bizim oyuncu dediğin adam her zaman iyi adam değil hocam, lütfen bunu anla artık.
  • Genç oyuncu, ama tam olarak bizim oyuncu değil dediğin adama da (Yekta) azıcık şans lütfen.
  • Takım kurarken yaptığın şeyin Aykut Kocaman’ın yaptığından pek farkı yok. Tecrübeli adamsın, dünyanın en iyilerinden birisin. Artık şu muhteşem oyun zekanı kullan ve gerçekten mantıklı seçimler yapmaya çalış. Futbol şans verme oyunu değil. Emre’ydi, Aydın’dı derken Şampiyonlar Ligi’ni çöpe atacaksın.
  • Şans vereceksen oyunda işe yarayacak adamlara şans ver.
  • Türkiye’nin en iyi forvet hattını kurayım derken Avrupa’nın en iyi forvet hattını kuramadığını hatırla, sol bek olayını çözemediğini de hatırla. Bir sene kulübede beklettiğin dünya yıldızına para saçıp geride oynatacağına birkaç maç ilk 11’de kendi mevkisinde oynat, en azından daha mantıklı bir ölçüm yapmış olursun. Adamı oynatmıyorken nasıl performans değerlendirmesi yaparsın?
  • Bu Galatasaray, bu kadro ile orta-kafa-gol takımı değil. Artık kafayı Avrupa’ya çevirip Barcelona’yı, olmuyorsa Real Madrid’i örnek alman gerekiyor. Galatasaray en az birkaç sene daha bu takımların kalitesine erişemeyecek, ama biz elimizden geleni yapalım da…
  • Cris ne alemde? Yetmiş yaşındaki adamı da kulübede yedek yapmak için almadık sanırım. İyi oynayan ama en ufak bir hatalarıyla kaleyi boş kale haline getiren gençleri de rotasyona alsak iyi olabilir. Dany biraz daha umut veriyor. Semih de iyi, ama pişmesi gerek.
  • 4-2-2-2 yerine 4-1-3-2 veya hatta 4-1-2-3 oynamayı denesek biraz, nasıl olur? Hem ikinci seçenekte çok sevdiğin Burak’ı da daha güvenli şekilde kullanabilirsin.

 

Egodan ve yanlışta ısrardan tüm camia olarak vazgeçmemiz dileğiyle…


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.