Döngüsel Zaman Teorisi

Baloncuklar ve Kapitalizm adlı roman taslağından küçük bir alıntıdır. 

Bulgular gösteriyor ki, uzay düşündüğümüzden çok daha derin ve sonsuz olduğunu sandığımızdan çok daha sonsuz. Biliyorum ki, tanrı bunu yazdığım için beni affetmeyecek. Ama onun aslında binlerce yıldır düşünülenden çok daha farklı olduğunu insanlara anlatırsam cezam biraz olsun hafifleyecek.

Hayatımızdaki her şey olasılıklarla yürüyor. Bir düşünün, barda tavlamaya çalıştığınız bir kızın yatağınıza gelmesi tamamen tesadüf. Ama aynı zamanda kesinlikle de tesadüf değil. Her şey tesadüf kavramını nasıl yorumladığımıza bağlı. Anglocanlar bu konuda şu kelimeyi kullanmışlar: coincidence. Yani aynı anda olma. Dolayısıyla sizin o kızı istemenizle, bir şekilde onun birkaç saat sonra siz daha içkileri bardaklara doldurmadan üzerinize atlayacak olmasının kesinleşmesi aynı anda olmaları bakımından, bilimsel olarak “tesadüf” olarak nitelendirilebilir. Ki bunda hiçbir yanlış yoktur. Ama Laplace’ın Şeytanı’nı düşünün. Şu an, bulunduğunuz evredeki tüm parametreleri bildiğinizi düşünün. Bir saniye, bir yıl, bir asır sonra ne olacağını hesaplayamayacağınızı söylerseniz hepinizin kafasına sıçayım.

Diyorum ki, siz zor bir gün geçirmişsiniz. Biraz konfor ve ilgi istiyorsunuz. Ve bardaki kız tam da ilginizi çeken kriterlere uyuyor. Ve sonuç olarak onu istiyorsunuz. O ise sevgilisinden muhtemelen yeni ayrılmış ve canı çok sıkılıyor. Belki aylardır seks yapmıyor. Sizin ona yönelen bakışlarınızı fark ettiğinde içinde bulunduğu durumdan dolayı karşılık verip olayların nasıl gelişeceğini gözlemliyor. Siz o sırada votka-tonik içiyorsunuz. Ve sizin yanınıza geliyor. Çünkü canı sıkılıyor, hayatında bir değişiklik arıyor ve siz ona baktınız. Ayrıyeten bir de votka-tonik içmeyi çok seviyor ve bu sizin onun açısından puanlarınızı arttırdı. Kısa bir muhabbetten sonra kulağına ilginç bir şeyler fısıldıyorsunuz. Ve fısıldadığınız şeyler onun hoşlandığı şeyler çıkıyor. Bu zamanla, mekânla veya başka bir şeyle alakalı değil. Bu tamamen sizin ve onun evrende o anki pozisyonlarınız ile alakalı. Fiziksel, kimyasal ve dolayısıyla psikolojik durumlarınızla ilgili. Demem o ki, kendinizi bir kahraman zannetmeyin. O kızla tamamen fizik kuralları bunu gerektirdiği için beraber oldunuz. Tekrar söylüyorum: yaşadığınız, tecrübe ettiğiniz, gördüğünüz her şey hem tesadüf, hem değil. Çünkü bizler bizden çok daha büyük bir organizasyonun parçalarıyız. Ve o kadar küçüğüz ki, bunu kontrol edebilmemiz mümkün değil.

Tanrı gerçekten var. Ve biz onun varlığını-yokluğunu tartışıp yorumlarken bir şeyi gözden kaçırıyoruz. Doğu felsefesi olayı çözdü bile. Tanrı içimizde, dışımızda, her yerde ve aynı zamanda hiçbir yerde. Umarım ileride bu konuyla ve yıldızlarla ilgili güzel bir sesli film yapılır da hepiniz daha iyi anlarsınız ne demeye çalıştığımı. Evren(ler) bizim dışarı aktardığımız sinyallerle çalışır ve enerjinin korunumu kanununa da dayanarak diyebilirim ki, bu sinyallerin depolandığı bir veya daha fazla yer her zaman olmuştur ve olacaktır. Aslolan bu sinyallerin depolandığı yer değil, bize nasıl döndüğüdür. Ki burada tanrım ile yüz yüze konuşmak isterim. Nasıl olsa hepinizin yaptığı şeylerden haberi oluyor, o yüzden bu görüşmeyi saklı tutmaya da gerek yok. Tanrı içinde bulunduğumuz evrendir. Ve fizik kurallarıyla bizi yaratmıştır. Dolayısıyla biz de tanrıyı yarattık yaptığımız, düşündüğümüz her şeyle. Ve istesek de istemesek de, bir gün tanrıyla tekrardan bir bütün olacağız. Çünkü enerji kaybolmaz. Evrenler arası iletişimler konusundaki araştırmamı hâlâ tamamlayamadım. Ama ileride benim araştırmalarımla ilgilenen meslektaşlarım aslında uzayda bulunup çok yüksek enerji değişimleri sağlayan ve solucan deliklerine benzetebileceğimiz şeylerin üzerine gidebilirlerse gereken sonucu bulacaklar, eminim. Bu yüzden bu konunun diğer evrenlere nasıl yansıdığı hakkında görüş bildirmekten alıkoyuyorum kendimi.

Sizin de anlattıklarımdan tahmin edebileceğiniz gibi yaşadıklarımız, düşündüklerimiz, vs. hep bir “gözlenebilen” zaman ve uzama göre bizim yıllar önce tanımladığımız bir gerçekliğe ulaşmaktadır. Ya aslında gördüğünüzü düşündüğünüz şeyin o anda görmenizin en mümkün olduğu yerde duruyormuş gibi gözüktüğünü söyleseydim? Öyle veya böyle, uzay diye tabir ettiğimiz gavur icadı, sonsuz sayıda paralel evrenden oluşmaktadır. Uzayın sonsuzluğu buradan gelir. Evrenlerin sonsuzluğu ise sınırlı birer sonsuzluktur. Şu anki teknoloji ve bilimsel düşünce ne yazık ki bu evrenlerin kaç boyutlu olduğunu, ya da hepsinin aynı sayıda boyuta sahip olup olmadığını açıklamaya yedmiyor. Ama –yine çeşitli bulgulara göre- bu evrenlerin dört veya daha fazla boyutlu olduğundan emin olabilirsiniz. Evren üç boyutta düşününce, evet, genişliyor. Ama bu kendi sahip olduğu boyutlarda genişlediği anlamına gelmez. Dolayısıyla, ileride daha çok taraftar toplayacak olan “Büyük Patlama” adlı teori yalanın Allah’ı, ağa babasıdır. İçinde bulunduğumuz evrenin genişlediğini düşünüyoruz, çünkü sadece üç boyutlu görme yetisine sahibiz. Her şeyi de üç boyuta göre uyarlıyoruz bilimsel dünyada. Buna ardık bir son vermemiz gerekmekte. Çünkü aynı tüm paralel evrenler gibi, içinde yaşadığımız evrenin de başı veya sonu yoktur. Evren üç boyutta genişliyormuş gibi görünse de, başka boyutlarda daralıyor olabilir. Ki araştırmalarımız evrenin aslında sadece kendi içinde hareketler yaptığı, dışarıdan gözlemlenebilseydi eğer genişlemediğinin açık seçik anlaşılacağı gerçeğini ortaya koymaktadır.

Bakın, buraya yazıyorum. İleride bazı kendini bilmezler çıkıp zaman ve uzam arasında saçma sapan bağlantılar kuracaklar. Ve tüm sorunlar da zamanın aslında uzama ek olarak bulunan, ekstra bir boyut olduğu iddiası üzerine çıkacak. Zamanın uzamsal boyutlarla alakası yoktur denemez. Ama iki öğeyi birlikte düşünmektense, birbirine etki eden iki parça şeklinde düşünmek gerekir. Uzam her zaman büyük bir zaman dairesinin içindedir. Ve yaşadığımız olaylar zaman dairesinin içinden, dairenin o noktadaki teğetine paralel olarak ilerleyen uzamsal doğruların zaman dairesinin sınırları ile kesişmesi sonucu gerçekleşir. Bizim “kısa sürüyor” dediğimiz olaylar ise uzamsal doğruları zaman dairesine oldukça yakın bir noktadan başlayan olaylardan başka şeyler değillerdir. Zaman ve uzamın birbirini etkilemesi ise artık oldukça kabul gören bir gerçektir. Ama bu düşünüldüğü gibi kütlesel bir mesele değil, tamamen hızsal bir meseledir. Yeterli hıza ulaşan bilinçli veya bilinçlendirilmiş varlıklar bünyelerinde taşıdıkları enerjinin yeterli olması durumunda bulundukları konumun zaman dairesinin çeperine olan uzaklığını değiştirebilirler. Ve zaman dairesi üzerinde şimdilik elde bulunan teknolojiyle sadece dek yönde gidilebilir. Dolayısıyla geçmişe gitmek hem çok büyük bir hız, hem de çok büyük bir enerji gerektirir.

Sonuç olarak, her cisim uzayda bulunma olasılığı olan yerler, şekiller ve durumlar açısından aynı anda sonsuz tane paralel evrende yer alır. Bu yerleri, şekilleri ve durumları ise o cismin geometrik olarak etrafında bulunan sonsuz tane paralel evrendeki bilinçli veya bilinçlendirilmiş varlıklar belirler. Şimdiye kadar zaman yolculuğu keşfedilmişse de, zaman dairesinin özellikleri nedeniyle belki sadece ileri gidilebilmiş ve bizim bundan haberimiz olmamıştır. Zaman yolculuğunu keşfeden en az bir bilinçli veya bilinçlendirilmiş varlığın zamanda geriye dönebilmesiyle ilgili teorimi umarım daha önce gözden geçirmişsinizdir. “Bana Bir Zaman Yolculuğu Borçlusun” adlı makalemde derin şekilde açıkladığım ispatlara göre, zaman yolculuğu yapan en az bir bilinçli veya bilinçlendirilmiş varlık eğer geri gitmeyi bulduysa zamanın neresinde olursa olsun geri gider. Ve dolayısıyla, burada açıklamaya kalksam yıllar sürecek nedenlerden dolayı iki ihtimal ortaya çıkıyor. Ya zaman yolculuğunda geriye gitme olayı, en azından bulunduğumuz evrende, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek; ya da bunu bir şekilde bulan birisi bizi fena halde kekliyor ve bilimsel çıkarımlarını bizden çok sağlam bir şekilde saklıyor.

Sevgili meslektaşlarım, size son sözlerimi söylemek istiyorum. Çünkü siz bunları okurken ben çok uzaklarda olacağım. Tanrı’ya hizmet edin ki, o da size hizmet etsin.

 

15 Şubat 1917 – Arthur Satanhauer – Oxford Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum Polikliniği Sorumlusu


Comments

One response to “Döngüsel Zaman Teorisi”

  1. […] Bunu tamamen kurgu bir metinde tesadüf mantığına gerçek olgularla yaklaşarak açıkladım: buradan yakın. Ama unutmayın ki tesadüfün tanımı dışındaki hemen hemen her şey kurgudur, bilimsel bir […]

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.