Vicdansızlık ve Demokrasi

Yazımın iki bölümü olacak. Birinci bölümü polis terörü yüzünden çocuğunu düşüren üniversite öğrencisi ile ilgili. İkinci bölümü ise son günlerde iyice moda olan yumurta meselesi ile ilgili.

*****

Daha önce twitter’da Engin Ardıç, Emre Aköz, Zaman Gazetesi ve diğer “hıyarları” konu eden bir yazı yazacağımı söylemiştim.Bu aralar çeşitli belli başlı gazetelerin çoğunda görmeye alıştığımız yorum “hamileyse eylemde ne işi var?” veya “hem 19 yaşında, hem hamile” oldu. Kimseye hakaret etmek istemiyorum, ki şahsen insanlara hakaret edilebilmesi taraftarıyım. Söyleyim o kızın orada ne işi var: bir şeyleri protesto etmeye gelmiş. Ama anladığım ve sizin de fark ettiğiniz kadarıyla, Türkiye’de bir şeylerin protesto edilmemesi gerektiğini anlayamamış. Polisin görevinin ne olduğunu anlayamamış. Çevik kuvvet emniyet müdürlüğünün toplumsal olayları zor kullanarak “düzeltme” yetkisi verilmiş bir birimidir.

Öğrenciler başbakan ile rektörlerin toplantısını protesto için gitmişler. Bence mantıklı mı, değil. Ama sorun bu değil. Sloganlar savuruyorlar, bir şeyler okuyorlar kendi kendilerine. Görüntüleri izlediyseniz, haberleri okuduysanız, her zamanki gibi öğrenci başına on polis falan düşüyor. Neden olduğunu anlamadığımız bir şekilde öğrencilerin etrafını çeviren polisler onları geriye doğru itmeye çalışıyorlar. Sonra gelsin eylemci kaçışmaları, gelsin surata surata sıkılan biber gazları. Bazı insanlar “polise aşırı şiddet uygulandı” deseler de, robocop kılıklı güvenlik güçlerimiz bir yandan 18-20, hadi taş çatların 23-24 yaşındaki insanlara tekme-tokat-cop girişiyorlar, bir yandan da coşkuyla “gözaltı yapın” diye bağırıyorlar. Sanki bundan sapık bir zevk alıyorlarmış gibi hem de! O sırada kasıklarına darbe alan bir öğrenci olduğunu öğreniyoruz haberlerden. Ve bu öğrenci, bu genç kadın, bu insan hamileymiş!

Çeşitli anaakım gazetelerde insanların “hamileyse ne işi var” gibisinden açıklamalar yaptığını görüyoruz ve vicdanlarına şaşırıyoruz. Bunlardan önemli bir kısmı, “19 yaşında, öğrenci ve hamile” gibi insanlığa sığmayan ifadeler kullanıyorlar. Bunlara “örf ve adetlerimize aykırı ama bilmemneye uygun” şeklinde açıklama yapan Engin Ardıç da dahil. Sana ne Sayın Ardıç? Sayın odun mu demeliydim yoksa? Bir diğer yorum şekli de “belki böylesi onun için daha iyi oldu” idi. Abiciğim, neyi söylemeye çalışıyorsun? Bir insan, içindeki başka bir insanı kaybetmiş, ve ileride bebek sahibi olup olamayacağını düşünüyor o sırada. Neymiş? Türk örf ve adetlerine aykırıymış. Ailesiyle ve çevresiyle sorunlar yaşayabilirmiş.

Zaman gazetesinin haberinde ve haberle birlikte yayınlanan videoda dikkatimi çeken ise, mağdurun yüzünün açık bir şekilde görülebileceği bir kayıt kullanılmasıydı. Madem Türk örf ve adetlerine aykırı buluyorsunuz evlenmeden çocuk yapmayı, veya en azından hamile kalmayı, neden bu genç kadının yüzünü, kimliğini açık eden bu videolara laf söylemiyorsunuz/söyleyemiyorsunuz ey yavşak basın? Bir insanın içinde başka bir insan ölmüş ve parmak kadarmış. Bir kutuya koymuşlar oğlum. Devlet kürtaj masraflarını biz öderiz demiş, ulan ağzını yüzünü siktiklerim! Neden bahsediyorsunuz siz hala?

İnsan, insanlığının gereği olarak bazı şeyleri düşünemeyecekse, düşünse bile uygulayamayacaksa neden insandır? Burada yazımın ikinci kısmına geçeceğim. Bağlantı kurmak serbest, tepe tepe kullanın.

*****

Gelelim yumurta meselesine. Herkes, ama herkes, her şeyi, ama her şeyi protesto edebilmeli. Bu protestolarda mantık, geçerlilik ve izin koşulları aranmamalı. Ben mesela bin beş yüz kişiyi toplayıp Brad Pitt’in saçının siyah olmamasını protesto edebilmeliyim. Ve hiçbir şeye zarar vermemek kaydıyla istediğim şeyi söyleyebilmeliyim. Peki ülkemizde bu protestolar nasıl oluyor? Polis güçleri insanların kafasına kafasına vuruyor genelde. Başbakanın rektörlerle buluşmasını protesto etmeyi saçma bulmaktayım, bunu söylemeliydim. Yani bu ülkenin başbakanı, ülkenin eğitimle ilgili önemli kişileriyle buluşmuş, çok da ilginç, absürd veya çok çok olmaması gereken bir şey değil. Ama dediğim gibi, herkes her şeyi protesto edebilmeli. Ve bu izine tabi olmamalı.

Protestonun en önemli özelliği hedefe ulaşması olmalı. Yani insanların beynine bir şeyler kazımalı, ek olarak da kimseye ve hiçbir şeye fiziksel olarak zarar vermemeli. Mesela her Pazar Kadıköydeki eylemler yüzünden minibüsler farklı yerlerden geçiyorlar, yollar kapanıyor. Vatandaşlar olarak “kamu malı” dediğimiz şeyi kullanamıyoruz. Bu sorun çözülmeli. Sonra bazı gösterilerde çeşitli geri zekalılar sağa sola molotof kokteylleri,taşlar fırlatıp insanların belki de yıllarca uğraşıp kazandıkları şeylere zarar veriyorlar. Zarar verdikleri insanın olayla hiç alakası olmasa bile!

Yumurtalı saldırı deyince de aklıma ister istemez Boğaziçi Üniversitesi’ndeki koç taşağı mevzusu geliyor. Bu tip kariyer günleri, şirket tanıtımları her üniversitede yapılır. Ve bunlar genelde tanıtıma gelen şirketlerin ne kadar mükemmel olduklarıyla ilgili, kaliteli öğrenciyi işe alma odaklı şeylerdir. İşte Koç Holding’in tanıtım zımbırtısında Boğaziçi’li öğrencilerden biri ayağa kalkıp elindeki nesnenin bir koç taşağı olduğunu spesifik olarak belirtmek suretiyle sahneye fırlatıyor. Tek bir soru: neden? O şirketin veya kurumun oraya reklam için geldiği önceden belli. Sağda solda veya bana direkt olarak yapılan yorumlarda sermaye, kapitalizm, kölelik gibi kelimeler dönüp duruyor. Size çok önemli bir şey söyleyeceğim: “Kapitalizm şu an insan doğasına en uygun sistemdir.” Şaşırdınız mı? Hayır, şaşırmadınız.

Zaten mesele kapitalizm ve sosyalizm çatışması değil. adam oraya reklam için gelmiş ve bu belli. Ayriyetten kimse seni zorla Koç şirketlerine sokmuyor. Eşek kadar adamsın, kendin için en iyi olanı bilmek durumunda olmasan da, en azından karar vermek durumundasın. Neymiş? Koç taşağı! Beğenmiyorsa gitme, çalışma. Ki şirketin veya kurumun da bir önemi yok. Oraya gelen kişi bir kurumu temsil ediyor ve o kurumu mümkün olan en “iyimser” şekilde anlatmakla görevlendirilmiş.

Çok uzatmadan yumurtaya gelelim. Herkesin, her şeyi protesto edebilmesi gerektiğine inandığımı söylemiştim. Ama asıl üzerinde durulması gereken konu “zarar” meselesi. Şahsen Deniz Baykal’a yumurta atılmasıyla, RTE’ye atılması arasında pek bir fark göremiyorum. Evladım, güzelim, yavrum… Bir kere adamın üzeri kirleniyor lan… Hani işin manevi boyutu önemli değil, bir insan başka bir insanı fikirsel bazda istediği kadar yıpratabilmeli. (iftira, vs. bunları saymıyorum, hakaret serbest, dibine dibine vurun)  Ama adamın üstünü kirletiyosun. Yumurtaya, vs.ye gerek yok, çık efendi gibi konuş, laf sok, küfret. Kendini nasıl iyi hissediyorsan onu yap. Bak bayrak yakmaya bile karşı değilim. Ama yaktığın bayrağı adama doğru tutup adamı terletme.

*****

Şirket temsilcisine koç taşağı fırlatmayla Rahmi amca “tamam, adamlar haklı, kapatıyorum her şeyi, tüm mal varlığımı dedelere bağışlıyorum” demeyecek. Protesto ile bir şeyler değişebilir, ama tarzı tutturmak lazım evlatlar.


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.