Galatasaray Ucundan Döndü

Öncelikle bunun yarı haber olduğunu, yorum da içereceğini belirtelim, ki sonradan “böyle haber mi yapılır lan” denmesin. Old Trafford’da Manchester United’a karşı oynanan maçtan 1-0 mağlup dönen Galatasaray’ı azimli oyunu için tebrik etmemek elde değil. Karşılaşmanın ilk dakikalarında gol bulup, en önemli gol silahlarımızdan birinin sakatlığıyla karşı karşıya kaldık.

ManU gerçekten izlenmesi keyif veren bir takım. Kadrosunda bir sürü değişiklik yaşasa da, üç-dört yıl önceki ManU olmasa da aynı güzellik ve kaliteyi sürdürüyor. Galatasaray da defans olayı hariç Manchester United’a karşı ne kadar iyi oynanabilirse o kadar iyi oynadı. Eminim burada çoğumuz hemfikirizdir. Umut çıktı, Elmo girdi, zorunlu değişiklik için mantıklı bir hareketti. Kaldı ki o da her zamanki gibi elinden geleni yaptı. Hamit Altıntop çok şükür açıldı, eski haline dönmeye başladı. Başıma bir şey gelmeyecekse yıllardır ısınamadığım Burak Yılmaz da ara ara Manchester United defansını altına kaçırttı. Özellikle Emre’yle birlikte pozisyonunda kalpten gidiyordum.

“Herifler” açıkçası bilardo oynar gibi oynadılar, defansımız çok açık verdi, özellikle ilk yarıda Hakan Balta kevgir oldu. Dany kalitesinin el verdiği kadar oynadı, ancak bu takımın Ujfalusi’ye bu kadar ihtiyaç duyabileceğini görmüş olduk. Umuyorum ki Cris bu derdimize ilaç olur. Direkler, şanssızlıklar, verilmeyen penaltıLAR derken (bence Aydın’ın pozisyonu da penaltıydı), bazılarının dediği gibi “ManU elimizden zor kurtuldu” fantezisine girmek istemesem de, küçük de olsa kazanma şansımız vardı, onu kaçırdık. Robinciğimiz oyundan çıkmasaydı ve Hernandez’e gelen pozisyonlar ona gelseydi o maç 4-0 bitecekti, bunu da kabul edelim.

Her zaman söylediğim gibi, Fatih Hoca şu apaçi Emre’de ne buluyor anlamış değilim. Tamam, kendi evladımız, bizden yetişmiş, az buçuk  yeteneği de var falan ama, ben hâlâ Amrabat, o değilse bile HÂLÂ Riera diyorum. Emre’nin tecrübesi yetersiz, futbol zekâsı çok kısıtlı, kendine ne zaman güveneceğini, ne zaman pas vereceğini bilmiyor. Şutları fena olmasa da ortaları, serbest vuruşları, gerçekten içler acısı. Koşuyor mu koşmuyor mu belli değil, olması gerektiği yerde bir türlü olamıyor, yapması gerektiği hareketleri bir türlü yapamıyor. Yani Emre kötü futbolcu değil, ama kalitesiz bir futbolcu. Galatasaray gibi bir takımın orta saha yükünü paylaşabilecek olgunlukta ve zekâda olduğunu düşünmüyorum. Özellikle geçen sezonun ikinci yarısına ve son zamanlarda oynadığı maçlara bakın, Emre’nin gerçekten kayda değer bir katkısını görebiliyor musunuz? Bunu Fatih Terim ve diğer hocalar, belki teknik direktör dışındaki köktenci Galatasaraylı hocalar Sabri için de yaptılar. Hatta Emre Belözoğlu için de farklı bir şekilde yapıldı.

Sabri bir orta saha oyuncusu. “Açık” diye tabir ettiğimiz bir oyuncu. Bir adam sırf hızlı koşabiliyor diye kanat oyuncusu yapılmaz ki dostum. İki sene oynayabildiği yerde oynadı, sonraki senelerde kanada çekildi. Birkaç yıl hızıyla falan toparladı, bakıldı olmuyor, adamı yedeğe çıkarttılar. Emre Belözoğlu ilk başlardaki haliyle Fenerbahçe’ye gelseydi, Alex gibi bir adama gerek bile olmayacaktı. Ona da spor yorumcuları ve yine Galatasaray yönetimi “koşmiyir” gibi tripler yaparak onu orta sahada adam kovalayan ön libero haline getirdiler. Yeter lan, yanlış her şekilde yanlıştır. Yanlışta yeterince ısrar edersen doğruya döner, veya bir şeyi kırk kere denersen olur diye bir şey yok. Agresif kişiliğini sevmesem de, kalite ve futbol zekâsı olarak Engin dediğimiz adam Emre dediğimiz adamın yirmi katı katkı sağlar bu takıma, ki sağladı da geçtiğimiz sezon. Yani düşünün ne kadar nefret ettim artık, adam hakkında iki koca paragraf yazdım. Sesimizi duy Fatih Hoca, sırf “bizim çocuk” diye koca takımı piç etme lütfen.

Her neyse, maça dönelim. Melo geçen sene en azından azıcık güven veriyordu, artık onu bile vermiyor. Ne zaman nasıl bir kritik hata yapacağı hiç belli değil. Kendine çok güveniyor, bu genel olarak güzel bir şey. Bu yüzden çok da sakin aslında. Ve pozisyonu gereği sertliğe başvurabiliyor, maçın gidişatı öyle gerektiriyor, vs. Ancak çok bohem, çok hovarda, çok rahat Melo. Tamam, bunlar onu o yapan özellikler. Ancak bunlara “temkinli” dediğimiz muhteşem özelliği azıcık kenardan sıkıştırarak eklemesi lazım. Yaşı başı da geçiyor, Şampiyonlar Ligi stresi böyle hataları affetmez.

Hamit Altıntop’a dönersek, kendisini meşhur yapan tarzı ve kalitesi yavaş yavaş oturuyor. En azından “bu Hamit kendini ne zaman toparlayacak, yetti artık” diye gerilmeyeceğiz. Üzerindeki ölü toprağını bu maçla attığına inanıyorum, ve son bir kez Emre’yle ilgili başka bir örnek de vermiş olmak istiyorum. Canlı örnek işte, Hamit gibi adama “katlanmazsın”, Hamit gibi adamın kendini bulmasına şans verirsin, kendini bulur. Çünkü Hamit’in kalitesi bellidir. Emre’nin kalitesizliği de belliyken, neden bu adama katlanıyoruz? Emre yerine daha mantıklı bir adam girseydi negzel olmaz mıydı?

Son sözüm bazı Fenerbahçeli arkadaşlara olacak. Özellikle Okan Kavurga’ya. Çünkü aklı başında bir insanın zaten bu yenilgiyle dalga geçmesi mümkün değil. Çünkü ortada dalga geçilebilecek bir şey yok. Biz çıkıp taraftar olarak Galatasaray’a sevgimizi, bağlılığımızı ilettik. Zaten aklı başında Galatasaray taraftarı da çıkıp “şöyle sikeriz, böyle çakarız” diye atıp tutmamıştır, tutması mantıksız olurdu yani. Sonuçta Manchester United, boru değil. Mantıklı Fenerbahçe taraftarlarını tenzih etmek koşuluyla, bir Fenerbahçeli’nin neden Galatasaray’ın son maçta 1-0 yenilmesiyle dalga geçemeyeceğini özetleyelim:

Daha geçen haftalarda Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını kaybederek UEFA Avrupa Ligi’nde devam etmeye “mahkum” edildiniz. Olabilir, biz de üzüldük buna. Ama kalkıp “ehehe, elendiler, girdi mi” demedik. Dolayısıyla zaten sizden bir üst seviyede mücadele eden ve kesin sonucu altı maçın sonunda almamış bulunan bir takım, çok güçlü başka bir takıma sadece bir farkla yenildi diye dalga geçmek mantıksız. Bu yüzden kızmıyoruz bile.

Geçen sene şike meselelerinden dolayı hiçbir yere gidemediniz. Hani biz de gidemedik, ama siz “şike meselelerinden dolayı” gidemediniz, ve başkanınız da dahil birçok yöneticiniz konuyla ilgili ceza aldılar. Yani “ölene kadar seninleyim başgan, ne olursa olsun yanındayım” kafasıyla olmuyor bu işler. Şike yapılmış sonuçta, yargı da bunu kabul etmiş.

En büyük başarınız çeyrek final, onu da “şöyle yendik, şöyle ettik” diye maalesef her konuya yaptığınız gibi elli senedir anlatıyorsunuz. Fenerbahçe Avrupa’da ne başarısız takımlarımızdan biri maalesef. Konu Avrupa olunca dolayısıyla Galatasaray gibi Avrupa başarısı tescilli bir takıma laf etmek, kusura bakmayın ama eziklik.

Play-off saçmalığına rağmen şampiyon Galatasaray oldu. Hatta pratikte iki kere şampiyon oldu. Ve o kupayı ışıkları da söndürseniz, çimleri de sulasanız, polis arabası da devirseniz sizin sahanızda kaldırdık.  Bununla ilgili övünecek, dalga geçecek durumda mısınız? Hatta şunu söyleyim: al bununla dalga geç 🙂 Herif kalkmış, dünyanın en iyi futbol takımlarından birine, deplasmanda tek farkla yenilmemizle dalga geçiyor, iyi oynamamıza rağmen. Hani adama bir yararı da yok, neden bu kadar seviniyor anlayamadım. Yenildiğimiz her maç ülke puanımız düşüyor bebeğim. Yıllardır Avrupa’da sıfır falan çeken bazı ismi-lazım-değil takımların yaptığı gibi…

Daha sayayım mı? Gerçekten ezdiysem, üzdüysem kusura bakmayın. Aklı başına insanı tenzih ederim. En son, bu sefer gerçekten en son, taraftar muhteşemdi demek istiyorum. Doksan dakika İngiliz taraftar sesi duymadık. Sayıları az olmasına rağmen tüm stadı bastırdılar bizim köftehorlar. Manchester United’ın bu güzel performansını TT Arena’da, Welcome to Hell yazısı altında, daha da coşkuyla bağıran on binlerce Galatasaray taraftarı kaşısında da görebilecek miyiz bakalım.

 

Bu yazı 20 Eylül 2012 tarihinde KD Dergi‘de yayınlanmıştır. Yazının aslında giden link buradadır: http://konseptdisi.com/yusuf-salman/galatasaray-ucundan-d%C3%B6nd%C3%BC-695


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.