Eğer Bunu Verirsek Türkler Daha da Fazlasını İsteyecekler

Başlık eminim çok tanıdık gelmiştir. Daha önce blogda ve diğer ortamlarda çok bahsettiğim “eğer X’i tanırsak Kürtler daha da fazlasını isteyecekler” konusuyla alakalı. Yani çoğunluk, azınlığın en temel insan hakları taleplerini bile bu taleplerin ötesine geçme “ihtimali olabilecek” uçuk senaryolar üzerinden tanımayabiliyor. Müslümanlar “Ground Zero”nun üç kilometre ötesine bile dernek binası açamamalılar, çünkü açarlarsa oradan tüm Amerikalılara füze atacaklar. Birleşik Krallıkta öğrenim görmüş öğrencilerin Birleşik Krallık’a yerleşim başvurusu yapabilmeleri için önce ülkeyi terk etmeleri gerek, çünkü pembe yanaklı İngiliz olmayan hiç kimsenin arazisi gayet geniş o ülkeye katkısı garanti değil. Çoğunluk, çoğunluğun verMEdiği güvenle azınlığın kendini asimile edebileceğini, dönüştürebileceğini düşünüyor. Oysa insani bakımdan pek kabul edilebilir olmasa da, temel insan hak ve özgürlükleri sağlandığı sürece kültürel ve sosyal manada azınlığın çoğunluğa üstün gelmesinin imkanı zaten yok.

Tabii ki bu paranoyayı içimize paralel yapı yerleştirdi.
Tabii ki bu paranoyayı içimize paralel yapı yerleştirdi.

Tüm bu paranoyayı yıllardır bin bir şekilde yaşıyoruz, aşinayız yani. Ülkemizde halen yaşayan 50 bin civarı Ermeni, 20 bin civarı Yahudi vatandaşımızın Ermenilik veya Yahudilik adına 70-80 milyon kişilik nüfusu ele geçirip eziyet edebileceğine inanan bir 40-50 milyon kişi var. İşin bu boyutu “bokundan korkmak”, Kürt boyutu sayı olarak uyuşmasa da buna çok benziyor. Son zamanlarda milliyetçi ve muhafazakarlardan aldığım birçok yorum sonrasında başlıktaki konuya değinmek istedim. Aslında hep daha fazlasını isteyen kesim, her zaman çoğunluk. Çoğunluğun oy da dahil birçok -bir şekilde meşru, bir şekilde değil- yaptırım imkanı olduğu için doğal tepki entegrasyon isteği oluyor. Topluluklar rasyonel davranamadıkları için bu istek asimilasyon isteğine dönüşüyor. Yani en yumuşak, demokrat, sevimli dönemlerde “kanuna uy” gibi son derece meşru olan istekler, bir süre sonra “kanuna şu şekilde uy” gibi kültüre yönelen isteklere, daha da sonra kanunla hiç alakası olmayan, azınlıktan başka hiç kimseye işlemeyen absürt kültürel yazısız kurallara dönüşüyor. Çoğunluk, hep daha fazlasını istiyor.

Twitter’da “Demirtaş neredeyse her hafta net şekilde ‘PKK silah bıraksın’ açıklaması yapıyorken, hala neden Demirtaş’ın konuyla alakalı düzgün duruş sergilemediğini düşünüyorsunuz” diye sordum. Bir takipçim şunu söyledi: “insanlar HDP’den PKK’ya terör örgütü demesini istiyor”. Bakın, buradaki beklenti artışına değineceğim önce, sonra bu beklenti artışının içeriğinin ne kadar saçma olduğuna değineceğim.

Milliyetçiler önce “dağdan düz ovaya insinler, siyaset yapsınlar” dediler. Kürt özgürlük hareketiyle ilgili anayasamızca da meşru herhangi bir partinin, oluşumun aktif siyasete katılamaması için ellerinden geleni yaptılar. Barajlar, davalar, gözaltılar, linçler… Yani hem “şiddeti bırakın, siyaset yapın” deyip, diğer yandan “bunlar meclise girerse kıyamet kopar” propagandası yaptılar. İyi de “bunlar” dediğiniz kişiler meclise giremezlerse nerede siyaset yapacaklar? Hiçbir meclis dışı sivil oluşumu tanımıyor, dinlemiyorsunuz ki? Devlet tapıcısısınız.

Şiddet değil siyaset yaklaşımı Kürt tabanda da, “hareket”in genelinde de uzun zamandır ilgi gören bir şeydi zaten. Yani adamlar zaten siyasete dahil olmak, temsil edilmek, sorun çözmek istiyorlardı. Bir sonraki seviye: “terörle aranıza mesafe koyun”. Son bilmemkaç yıldır kürsüye çıkan HDP, BDP vekilleri oraya RPG ile çıkmadılar. Çatır çatır hepimizi ilgilendiren meselelerle ilgili öneriler ortaya koydular. Tertemiz de siyaset yaptılar. Ama terörle araya mesafe koymak yetmiyor tabii.

Bir sonraki istek: “PKK eylemlerini kınadığınızı söyleyin”. Artık daha ne kadar kınanabilir bilmiyorum. Her hafta, bazen haftada birkaç kez açıklama geliyor HDPli birilerinden PKK şiddetiyle ilgili. Hatta HDP’den gelen açıklamalar kınama gibi pasif bir şovdan da öte, direkt tabana da hitap eden ciddi talep ve çağrı, yani bu çağrılar bir şeyleri çözmeye yönelik.

Yine de yetmiyor beyefendilere. Bir sonraki istek “resmi kanallarla PKK terör örgütüdür desinler”. Kimin umurunda? Ha diğer açıya geçmeden söyleyim, eğer HDP böyle bir tavır alsa ve hep beraber “PKK terör örgütüdür” dese bunun sonucu ne olacak? Çoğunluk bu sefer de daha da absürt bir şey isteyecek. Atıyorum “Tanrı Türk’ü korusun da desinler” istekleri gelecek. Bu saçmalığın gittiği yön bu çünkü. Çünkü siz milliyetçiler sorun çözmek, barışa ulaşmak, insan gibi davranmak istemiyorsunuz. Sadece sosyal mesaj vermek, şov yapmak ve etnik, dinsel, vs. herhangi bir azınlığı “dize getirmek” istiyorsunuz. Yani “Türk’ün gücünü göreceksiniz” tavrındasınız. Derdiniz bu insanların sizin patron olduğunuzu çaresizce kabullenmeleri ya da kabullenmemeleri.

Kürt özgürlük hareketinin içinden kopup gelmiş birçok siyasi partiden en yenisi olan HDP’nin tabanı, hepinizin takdir edeceği gibi baskıdan bunalmış, birçok şeyi denemiş, o veya bu şekilde haklı veya haksız, doğru veya yanlış olarak tek çözümü PKK’da bulmuş milyonlarca kişinin de dahil olduğu bir taban. Bu tabanın hepsi Türkiye vatandaşı. Yani oy oranlarına bakarsak 8-10 milyon kişiye istenmeyen vatandaş muamelesi yapmak gibi bir seçeneğimiz yok.

Çoğunluğun gayet net karşılanan talepler sonrasında her seferinde daha fazlasını istediği bir düzen azınlığın yok olması talebinden başka bir yere gitmez. Tarihin her diliminde olduğu gibi, ya azınlık çıldırıp isyan eder, ya çoğunluk azıp katliam yapar. Bunların bir kısmını kısa ömürlerimizde gözlerimizle gördük, bir kısmı oluyor, bir kısmı ise böyle giderse olacak.

“Şu adam şunun karşısında şöyle tavır alsın”dan ziyade oturup neyi çözebiliriz, nasıl çözebiliriz meselesine bakmamız lazım. Tarihte tavır almakla, kınamakla, dile getirmekle çözülmüş tek bir şey yok. O masaya oturulacak, tartışacağız, anlaşamayacağız, sorun yaşayacağız ama sorun çözeceğiz. Kimin hangi örgüt hakkında ne dediğinin önemi yok. Önemli olan konuyla ilgili ne yaptığımız, siyasilere ne aktardığımız. Önemli olan siyasilerin bunları takip edip etmediğini kontrol etmek, oy vererek, mektup yazarak, kampanya düzenleyerek, yapabiliyorsak aktif siyasetin içinde yer alıp onları yönlendirmek. Siyasetle uğraşmaya, takip etmeye, anlamaya çalışmaya, kahvehane retoriğinin dışına çıkmaya mecburuz; çünkü biz bunu takip etmezsek Türk-Sünni-erkek-sağcı çoğunluk daha da fazlasını isteyecek.

Bu yazı 29 Ağustos tarihinde İçinizdeki İrlandalılar’da yayınlanmıştır.


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.