Kadir Topbaş Saat Kaçta Yatıyor?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi meclisinden “oy birliğiyle” geçen karara göre Taksim Meydanı yayalaştırılacak. Oy birliğiyle kısmını bir yere not alın, neden önemli olduğunu birazdan aktaracağım. Daha dün “3. köprü cinayettir” diyenler, bugün 3. köprüyü ballandıra ballandıra sunuyorlar. Aynı kişiler daha dün “tek parti döneminde halkın düşüncesinin hiçbir önemi yoktu, halka rağmen politika oluşturulurdu, düzenleme yapılırdı” diyorlardı. Bugün ise şunu diyorlar: “ne yaparsanız yapın, biz karar verdik ve bu düzenleme yapılacak.” Bunu bir muhalif hezeyanı olarak düşünenler için geliyor: evet, başbakan bunu açık ve net şekilde aynen böyle söyledi. Yani “ne yaparsanız yapın, biz karar verdik ve bunu değiştiremezsiniz” lafını açıkça telaffuz etti. Benim ek bir yorumum yoktur.

Taksim Meydanı’nın yayalaştırılması üstüne kurulacak Topçu Kışlası’nın aslı 1940′ta yıkılmıştı. Burada zamanında askeri faaliyetler yapılmasının yanında kültürel ve sportif aktiviteler de yapılıyordu. Daha sonra topluma yönelik etkinliklerin yapılabileceği bir alan inşa etme uğruna bu kışla yıkıldı, şu an yerinde Gezi Parkı var. Yeni yapılacak bina yine topluma yönelik etkinlik için yapılacak: alışveriş. Tebrikler, çok iyi düşünmüşsünüz. Yani birileri bir şeylerden kar edecek, zaten yüz civarı AVM’ye bir tanesi daha eklenecek diye artık yerinde olmayan bir tarih canlandırılmaya çalışılıyor. Unutulmuş, ilgisizlikten çürümüş, başka hiçbir şey için kullanılmayan birçok tarihi binanın varlığına rağmen… Etrafındaki trafik ve trafik ışıkları nedeniyle halihazırda yayaların kullanımına bir miktar kısıtlı bulunan Taksim meydanının altından ve etrafından geçen yollarla bu meydan “yayalaştırılmaya” çalışılacak, ancak planı incelerseniz yolların ve meydana oranla “kocaman” sayılabilecek bir yeşil alanın kaldırılıp yerine bir alışveriş merkezi yapılacağını göreceksiniz. Yani Taksim Meydanı yayalara eskisinden daha açık olmayacak. Sadece yollar kaldırılıp meydana ulaşım aracıyla veya toplu taşımayla gelenler için daha zor olacak. Buna ek olarak, bir şekilde meydana çıkanların meydan üzerinde ve etrafında “yaya olarak dolaşabilecekleri” alan kayda değer miktarda azalmış olacak. Kısacası bunun bir “yayalaştırma” projesi olduğunu düşünmek akla ve mantığa aykırıdır.

Gezi Parkı meselesi sadece ağaç meselesi değildir. Ağaçlar zarar verilmeden kaldırılıp şehrin başka bir yerine nakledilseler ve orada yaşatılsalar bile elimizde büyük bir problem kalıyor: merkezi ilçelerdeki “dinlenilecek” alan yetersizliği. Eminim dile getirilene kadar varlığından AKP seçmeninin bile rahatsız olmadığı Gezi Parkı, isminden ve belirtilen amacından gayet uzak olduğu ayan beyan ortada olan bir plana kurban edilip kültürel manada ve şehir planlaması açısından boşu boşuna, evet, boşu boşuna yok edilecek. Restore edilecek, tamir edilecek, şu an hiçbir şekilde bir amaç için kullanılmadığı için gelecekte birçok amaç için kullanılabilecek birçok tarihi mekan varken, Taksim Meydanı’nı yayalaştırma adı altında telaffuz edilen ancak meydanı yayalara daha da kapatan bir proje uğruna Topçu Kışlası gibi “dile getirilene kadar” kimsenin özlemediği bir yapıyı AVM yapmak adına, Gezi Parkı’nı yok etmek pahasına canlandırmak nereden bakarsanız bakın kötü niyetliliktir.

Artık gereğinden fazla büyümüş ve zaten Bizans döneminden beri kültürel ve mimari açıdan yeterince katledilmiş İstanbul’da ezelden beri var olan veya sonradan bir şekilde düzenlenen iki üç tane yeşil alan kalmışken, bunlardan en önemlilerini yok etmek “neyin kafası”dır? Ortaköy’de ayakta kumpir yemek gibi, Taksim’de Kızılkayalar’da ayakta ıslak hamburger yemek gibi aktiviteler bize eğlenceli gelebilir, ancak bir şehri şehir yapan şey bunları çimlerde veya ağaç diplerinde “oturarak” yapabilme imkanıdır. Yüksek beton binaların çok matahmış gibi reklamlara konu edildiği, kimsenin gitmeye bile tenezzül etmediği yerlere kurulan sitelerde bulunan minnacık parkçıklar dışında hiçbir parkımız kalmayana kadar bu düzen devam mı edecek yani? Kusura bakmayın ama ben bunu kabullenemiyorum. Şu an yaşadığım, o kadar da merkezi olmayan ilçede bile evimden azıcık büyük park bulabilmek, ağaçların gölgesinde oturup iki dakika da olsa dinlenebilmek bana mutluluk veriyor. Yoksa şehir dediğimiz şey sadece uyuduğumuz ve çalıştığımız bir yer değil. Şehir dediğimiz şey doğayı da, teknolojiyi de, modern yaşamın nimetlerini de tadını çıkartarak yaşayabildiğimiz yerdir.

Olayın siyasi kısmı ise şudur: belediye meclisinde istisnasız hepsi bu doğa ve şehir katliamına onay verenlerin bir kısmının mensup olduğu partinin lideri “muhalifim” ayağına “park direnişi”ne gözüküyor. Evet, Kılıçdaroğlu, ve evet, gözüküyor. Bir uğrayıp “bu insanlar ne yapıyor” ve “bakın, yanınızdayım” karışımı bir imaj gösterisi yapıyor, ve belki oy kullanmayı bile becerememesini sağlayan ekibi kendisine İBB’deki tüm (evet, tüm) CHP’li belediye meclisi üyelerinin bu doğa ve şehir katliamını onayladıklarını söylemeyi unutuyor. Eğer Kılıçdaroğlu bu işi yapamayacaksa ben gönüllü olarak yapabilirim. Kendisi kadar maaş almama da gerek yok. Full akbil, sigorta ve ortalama bir maaşa fitim. Bir değil, iki değil. İnsan azıcık çevresinde olan bitenin farkında olmalı. Yazarlarımızdan Koray’ın da sosyal medyada dediği gibi muhalefet olmak hem bir meslek değil, sorumluluk gerektiriyor; hem de mecliste veya basın toplantısında konuşmak değil, sağa sola gitmeyi ve gerçekten ilgilenmeyi gerektiriyor.

Öte yandan Kadir Topbaş an itibariyle sessizliğini koruyor. İnsana değerin verilmediği bir ortamda işini gücünü bırakıp gecenin köründe Gezi Parkı’na yerleşmiş vatandaşlar, sabaha karşı 5 civarı polis tarafından dayak, küfür ve biber gazıyla uyandırılıyorlar. Çadırların yakılmasına ve her zamanki gibi birilerinin hastanelik olmasına kadar varan insanlık dışı olaylara alıştık gibi, ancak bu olaylar her seferinde daha ağır ve şiddetli ilerliyorlar. Yani yarın polisin herhangi bir masum protestoda gelip direkt kafamıza mermiyi sıkmayacağının garantisi yok. Gelecek konusunda ise cidden ümitsizim ve hepimiz ölene kadar bizden nefret etmekten ve bizi yok etmeye çalışmaktan vazgeçeceklerine inanmıyorum; ancak bu belki başka bir yazının konusu. Yine halihazırda Gezi Parkı ve çevresinde bazı kaynaklara göre on bin, bazı kaynaklara göre on iki bin civarı kişi toplanmış durumda. Bu durum günlerdir devam ediyor, şiddet yanlısı polise ve belediyeye rağmen. Belki daha günlerce de devam edecek. O yüzden Kadir Topbaş’ın ne yaptığını, saat kaçta uyuduğunu merak ediyorum. Neredesin başgan? Tarihin en büyük sosyal tepkisi ideolojik tabandan, sosyal çevreden ve hayat görüşünden tamamen bağımsız şekilde binlerce insanı birleştiriyor, sen neredesin? Halk için bir şeyler yaptıklarını söyleyip “halk ne yaparsa yapsın, biz kararımızı verdik” diyen ve hâlâ kendilerinden çok kötüymüş gibi tek parti dönemini eleştirmeye devam edenler neredeler? Yine usulen normal bir ülkede böyle bir durumda bir büyükşehir belediye başkanının elli kere istifa etmiş olacağını belirtelim. Bu ülkede “yüzsüzlük” diye bir kavram olduğundan belki bu hiç gerçekleşmeyecek, ama neredesin başgan? İnsan lütfedip bir açıklama yapar.

Bu yazı 31 Mayıs 2013 tarihinde KD Dergi‘de yayınlanmıştır.

Orijinal İçerik Linki


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.