Alkol Zaten Yasak Değil miydi?

İlginçtir, Başbakan’ın bir açıklaması daha, her açıklaması gibi ülkedeki diğer her şeyin önüne geçti. Biz ise hem “gündem değiştiriyorlar” diyor, hem de hiç susmadan tepki göstermeye devam ediyoruz. Bir insan aynı şeyde iki kere oyuna gelsin, on kere, yirmi kere gelsin… Ama mesela, her hafta aynı oyuna gelir mi insan? Eğer burada bir oyuna gelme olsaydı, gündem değiştirme çabasının farkında olmamamız gerekirdi. Başka bir şey var.

Hepimiz aslında içten içe biliyoruz ki şimdi idam cezası gelmeyecek, şimdi alkol yasaklanmayacak, şimdi birilerinin krallığı resmi olarak ilan edilmeyecek, ama “böyle giderse” bunların hiçbiri işten bile değil. Bir kere yurt dışına çıktım, orada da birkaç kez soruldu; buraya gelen tanıştığım onlarca, hatta yüzlerce “yeni gelmiş yabancı” da hep aynı soruyu sordu:

Türkiye’de alkol yasak mı?

Soru çok geri zekâlı gözükebilir, ancak uluslararası itibarımız o kadar düşük seviyede ki, insanlar internetten baktıkları bilgilere bile güvenmiyorlar, akranlarına, kendilerine doğruyu söyleyebilecek insanlara sormayı tercih ediyorlar. Zira basına başvursalar, basın güvenilir veya özgür değil. Burası her şeyin tek bir insana veya kesime bağlı olduğu, haberlerin “ülkede her şey çok güzel” şeklinde yapıldığı bir muz cumhuriyeti olabilir onlara göre. Yoksa öyle mi? Bakalım…

Muhtemelen genç bir insan Türkiye’ye bir süre yaşamaya geldi, hatta okumaya geldi diyelim. Adamın bir sosyal ortamı oluşmaya başladı, dışarı çıktılar. Ülkenin en gelişmiş, sözde en medeni şehrinin en büyük eğlence merkezine, Beyoğlu’na demir attılar. Hava da güzel, iki bira içmek istediler açık havada.

Masa yok. Çünkü oradan “aileler de geçmek istedikleri için” masalar kaldırılmış. Tüm masalar ama, makul miktarda masa bırakılmamış.

Adamın morali bozuk, kapalı alanda, sıkış tıkış bira içecek. Ülkesinde bizim parayla 1-1.5 liraya, hadi bazı Avrupa ülkeleri için 3 liraya aldığı birayı garsondan istedi, hesap geldi.

Bira başına 10 lira, bazen 15 lira, bazen 20 lira. Alkol serbest olduğu için “vergisi var”. Sonuçta laik bir ülke olduğumuz için İslam’ın şartlarını sağlamayan vatandaşlara ayrı maddi yük getirmek zorunluluğumuz yok. Onları düşündüğümüz için böyle yapıyoruz.

Bir kere daha dışarı çıktı, caddenin aşağısına doğru yürüdü arkadaşlarıyla. Onlarca yıldır gençlerin toplanıp muhabbet ettikleri Galata Kulesi dibinde, bir tekel bayisinden nispeten daha ucuza kotardığı biralarını içecekler, ama onlarca yıldır hiçbir problem yaşanmayan meydanda nedense “çevre sakinleri” çok rahatsız olmuşlar, bu zulme son verilsinmiş.

Meydan polis bantlarıyla çevrili.

Eve geldi.

Ev sahibi.

Okulda yurtta kalıyor.

Yasak.

Okulda festival var, günler süren kapsamlı etkinlikler bütünü.

Yasak.

Okulda kültürel/sanatsal etkinlik arasında kokteyl var.

Vişne suyu servis ediliyor. Çünkü “yasak kardeşim.”

Okulda parti var.

O parti okulda değil, çünkü parti okulda olunca içiyorsunuz. Son birkaç yıldır okulda değil o parti, yasak.

Okulda konser var.

Konferans salonunun / amfinin koltuklarında oturup sessiz sakin dinleyin, eğlenmenize gerek yok.

Sokakta arkadaşlarıyla “dikilip” içecek.

Sıkıyorsa…

Evinin balkonunda gün batımına karşı rakı içecek, hani Türkiye’deyiz, kültüre özgü bir şeyler falan… Ramazan ayına denk gelmiş.

Saygı göstermek zorundasın.

Herhangi bir yerde hiç kimseye zarar vermeden içerken barışçıl, muhteşem insanlardan oluşan polislerimize denk geldi.

Sarhoş olup çevreye rahatsızlık vermekten idari para cezası. Sarhoş olmana gerek yok, çevreyi rahatsız etmene de…

Örnekler çoğaltılabilir. Son bir ayrıntı da verelim. Bu ülkede bizim “günlük” yaşadığımız problemlerin yüzde birini alıp normal bir ülkede bir yıla yaysanız, insanlar patlama noktasına gelip kafalarına sıkarlar. Biz sesimizi çıkarttığımızda ya duyulmuyor, ya da fazla çıkartanlar sırf demokratik haklarını icra ettikleri için suçlu muamelesi görüyorlar. Dolayısıyla o ses ortalamada hep “düşük” kalıyor. Kayıtsız şartsız gücü eline alan iktidar çoğunluğa sahip olduğu için senin ne düşündüğün, hissettiğin önemli değil. Gölge etme yeter meselesi yani. Bu yüzden nasıl ruh hastası bir toplum haline geldiğimizi, aslında normal bir ülkeyle karşılaştırıldığımızda ne kadar küçük meseleler konusunda ne kadar büyük problemler yaşadığımızı göremiyoruz. Adam ne içeceğine bile karışıyor. Hatta sana bir şeyleri yasaklamayı kendinde hak görüyor. Daha önce girişimde bulunulan yasaklar uygulanamayınca “tüh, DAYATMACI çağdaşlık anlayışı kafana göre her şeyi yasaklamak gibi gayet insani ve barışçıl bir eyleme girişmeyi engellemiş” diye yorum yapılıyor.

İnanıyorum ki bir gün tuvalette Angry Birds oynayacağız. Bir iki dakika da kendimizi oyunun heyecanına kaptıracağız. Çıktığımızda televizyonda Başbakan olacak, ve “ne yani, çocuklarımız tuvalette birkaç dakika daha fazla kalan şerefsizler gibi mi olsun” diyecek. Evet evet, gün gelecek, nasıl sıçtığımıza bile karışılacak. Sonra “şeriat gelecek diye korkanlar komik” diyoruz, değil. Şeriat gelmedi mi sanıyorsun? Kanunda şeriat yazmıyor, ama dibine kadar yaşanıyor. Kanunda faşizm de yazmıyor, alkol yasak da yazmıyor, ifade özgürlüğü kabul edilemez bir şeydir diye de yazmıyor. Şunu da eklemesek olmaz: son 11 yılda rakıya yapılan zam %700’e yakın. Yani bu sürede 8 katına çıkan bir değerden bahsediyoruz. Keşke yatırım yapsaydık.

Soralım o zaman:

Alkol zaten yasak değil miydi?

 

 

Bu yazı 30 Nisan 2013‘te KD Dergi‘de yayınlanmıştır. Orijinal İçerik Linki


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.