Burak Yılmaz Problemi: Artıları ve Eksileri

“Ben çok farklı bir insanım, ya çok seversiniz, ya nefret edersiniz” tarzı konuşan insanları ne zaman görsem sonucun ikincisi olacağını kestirmem uzun sürmez genelde. Burak Yılmaz da şahsen böyle şeyler söylemese de taraftarlar kendisi açısından ikiye bölünmüş durumda: kral deyip bağra basan fanatik kesim, ve “yine geldi tipini siktiğim” diyen atarlı kesim.

Burak Yılmaz neden mi sevilir?

1) Türkiye’nin en iyi birkaç yerli forvetinden biridir. Diğerleri mi? Umut Bulut, Umut Bulut ve bir de Umut Bulut. Kimse kusura bakmasın, aklıma başkası gelmiyor. Eminim sizin aklınıza da gelmiyordur. Burak’ın Galatasaray’a transfer olması, bu kadar da tercih ediliyor olmasının nedeni bu. Yerli forvet alınmak isteniyorsa alınabilecek iki kişi vardı, ikisi de alındı. Daha önceki yazılarımdan takip ettiyseniz bu konudaki genel görüşümü de bilirsiniz: Galatasaray’ın forvet ikilisi Elmander ve Umut’tur. Burak iyidir, ama “oynayamamaktadır” (buralara döneceğiz).

2) Fiziği iyidir. Güçlü, hızlı, cüsseli, daha ne olsun. Aynı fiziksel özelliklerde bir forvet bu ülkedeki yerli oyuncular arasında yoktur, ikinci derseniz, bakınız 1. madde, onu da aldık evet. Ama fizik açısından Umut 2.dir ve bir açıdan “bir Burak değil”dir.

3) Tekniği fena değildir. Yine birçok yerli forvetten ve bir kısım yabancı forvetten iyi bir bitiriciliği var aslında. Mesela bir Almeida veya Güiza değil. Ama gerçekçi olalım, bir Jardel veya Hakan Şükür de değil. Sorun teknik olmamasında da değil, ona sorunlar kısmında değinelim.

Burak Yılmaz neden mi sevilmez?

1. Sebep: Teknik özellikleri, yani mesleğiyle ilgili özellikleri.

a) Burak’ın fiziği ona “yardırıp giren, başkalarına bir faydası dokunan forvet” özellikleri kazandıracak durumda, ancak tekniği top sürmeye ve yardımlaşmaya çok uygun değil. Çoğu zaman bu konularda bocalıyor. Fiziğiyle öne çıkıp bitirici vuruşu yapan adam olarak kalmaya mahkum da değil, ama çok çalışması lazım, yaşı da geçiyor.

b) Teknik ve fiziği birleştirmede, yani kısacası “futbol zekâsında” problem var. Kafa vurmak gibi en temel şeylerden bile haberi yok gibi. Yani o kadar yanlış ve rasgele vuruyor ki, biliyorsun, aslında düzgün vuracak kadar fiziği ve tekniği var, ama bir şeyler yanlış. Karşı karşıya pozisyonlarda insanı çileden çıkartan vuruşlar yapma alışkanlığı da buna benziyor biraz. Mesela aranda 5 metre var kaleciyle, neden üstüne vurursun? Biraz daha sağa, sola veya yukarı vurmanı engelleyen fiziksel bir engelin mi var? Hayır. Teknik bir engelin mi var? 5 metreden bahsediyorsak, baskı altında da değilsen, hayır. Ne zaman ne yapman gerekeceğini öğrenmen için çok geç değil. Riera altmış yaşından sonra sol bek oldu, sen de forvet olabilirsin.

c) Top kontrolü ve zamanlaması çok kötü. Özellikle uzaktan ve sert gelen paslarda ya kontrol edemiyor, ya da kontrol edene kadar pozisyonun içine ediyor. Zamanlama olayını ise bir türlü öğrenemedi. Burak geçen sene de, ondan önceki sene de çok gereksiz ofsayta düşüyordu, şimdi de aynı oranda düşüyor. Bu saatten sonra bunları geliştirebilmesi çok zor.

d) Tek forvet gibi oynuyor, geriye döndüğünde ise forvet değilmiş gibi oynuyor. Çok klişeleşmiş tabirlere girmek istemiyorum ama “kaleye sırtı dönük oynayan forvet” olayı vardır ya, tabii ki herkes o forvet olmak zorunda veya durumunda değil. Burak bu olayı beceremiyor pek, bunun dışında orta sahaya yaklaştığı zamanlarda çok “mühim” bir orta saha oyuncusuna dönüşüp oyunu kontrolüne almaya çalışıyor. Hamurunda yok, yapma Burak. Beşiktaş zamanından beri, forvet olmadığın zamanlardan beri yapıyorsun, olmuyor. Zaten forvet olmanın en önemli sebeplerinden biri bu değil mi hacım? Tek forvet gibi oynaması en çok göze batan hatası. Ne defansı ciddi şekilde karıştırabiliyor, ne de yanındaki adama bir yararı oluyor. İster pastan bahsedelim, ister alan doldurup boşaltma meselelerinden. Mesela son maçta Umut’un yanına 5×10 kalas koysaydık eminim Umut daha çok ön plana çıkacaktı. Burak’ın yanına kim gelse silikleşiyor, ve bunu iyi anlamda söylemiyorum, zira o şekilde söylemem de mümkün değil. Burak bilerek veya bilmeyerek partner harcıyor. Kalas örneğini geçelim de, Burak’la aynı kalitede, ama daha mantıklı, tecrübeli ve futbol zekasına sahip bir forvet olsaydı Umut’un yanında, bu güzel oyuna ek olarak 5’i, 6’yı bulmuştuk. Bu “silikleştirme” olayına bencilliğini de ekleyelim bir sonraki bölümde.

2. Sebep: Kişiliği

Burak Yılmaz “bence” antipatik bir insan. Hiç kaçırılmayacak golleri yirmi-otuz metre farkla kaçırıp sanki doksandan dönmüşçesine başını iki elinin arasına alması, “ben aslında her şekilde mükemmelim, sorun fizik kurallarında” edaları, bencilliği, kısacası adamın sahaya yansıttığı kişiliğiyle ilgili hemen hemen her şey falsolu. Tabii biz taraftarlar olarak onu kişiliğiyle değil, futboluyla değerlendirmek zorundayız. Yine de kişiliği takım arkadaşlarına yansıyor, görüyoruz ya da göreceğiz diyelim.

Bu kişilik özelliklerinin kendi isteğiyle bu şekilde geliştiğini düşünmüyorum. Yani Burak ben havalı olurum diye girmiyor o triplere, içinden geldiği gibi davrandığına inanıyorum. Bu yüzden antipatik olduğunu fark etmiyor bile olabilir. Bu antipatikliğinde samimi olduğunu gören arkadaşları da eminim ki kendisine çaktırmıyorlardır. Doğuştan gelen kişilik özellikleri ve çocuklukta falan gelişenler ne kadarıdır bilemiyorum, ama şu “takımın tek yıldızı” havasından kurtulması gerek.

Son olarak Cluj maçıyla ilgili yorum yapmam gerekirse, kendisini sevenlerin şu sorularına cevap vereceğim: Bu da mı Gol Değil? veya Hâlâ mı Beğenmiyorsun?

Evet, değil. Ve evet, hâlâ beğenmiyorum. Sebebini de maçtan örneklerle vereyim.

Bir futbolcunun şampiyonlar liginde 3 gol atması başarıdır. Ancak bunun uzun vadeli yargılara yol açması gerekmez. Mesela Zidane’ın sol ayağıyla doksana attığı voleyi hepimiz hatırlıyoruz. Muhteşem vurdu. Ama o top ya gol olmasaydı? Belki birkaç jenerikte falan dönecek, sonra unutulacaktı. Zidane çok uçuk bir örnek olsa da, demek istediğim şu: goller maçları hatırlatan şeyler. Sıfır sıfır biten maçların pozisyonları da çok ilgimizi çekmez mesela. Tamamını izlesek bile daha kısa sürede unuturuz. 3 gol atmak başarıdır, ancak herhangi bir maçta 3 gol atmak, futbolcuyu tamamen mükemmel yapmaz, veya hiç atmamak kötü yapmaz. Bir insanın nasıl bir futbolcu olduğunu tek maçta attığı “gol” sayısıyla ve diğer özellik ve faaliyetlerinden bağımsız değerlendirmek mümkün değil. Dolayısıyla “adam daha ne yapsın” argümanını ciddiye bile almıyorum, kusura bakmayın. Ne yani, “hmm, 3 gol attı, artık beğenmeliyim, demek ki düşündüğümden iyi futbolcuymuş” mu diyeceğim tek maç sonunda?

3 gol de çok güzeldi, ayaklarına ve kafasına sağlık. Başarıya kulp takmayı hiç sevmiyorum, şu an kulp da takmayacağım, sadece yukarıda bahsettiğim bazı özelliklerine gönderme yapacağım. 1. goldeki kafa vuruşu tamamen karamboldü. Aklı başında hiçbir forvet öyle kafa vurmaz. Şansa denk geldi, attı, güzel de yere gitti top. İkinci golde topu iyi takip etti, sonra orta açtı, “boş beleş attı” denilen yerde durmayı da iyi akıl etti. Yani tamamen boş beleş değil, adamın hakkını verelim. 3. gol beni çok rahatsız etti gerçekleşmeden önce. “Eyvah yine sıçtı” diyordum ki çok şükür attı. Peki, ya atamasaydı? Peki, ya atamadıktan sonra ikinci golü yeseydik, ve gruptan çıkma hayalimiz tamamen çöpe gitseydi? Bu yaşa gelmiş bir futbolcunun düşünmesi gerek böyle şeyleri. Hat-trick yapmak güzel bir şey, ama sağ tarafta on kat daha rahat vurabilecek durumda bir futbolcu var, ve Burak Yılmaz atmasıyla değil, kaçırmasıyla ünlü. Çok top geliyor, çok da atıyor, ama attığından çok daha fazlasını kaçırıyor. Burada insan ister istemez geriliyor. Hani tartışmalı pozisyon olsa neyse, ama açık seçik on kat daha avantajlı adam dururken topu önüne alıp birkaç metre gitmek ve kendin vurmak? Çok ama çok ayıp. Hem teknik olarak yanlış, hem de çok ayıp. Yani Burak belki eleştirilerden de bunalmıştır, belki üzülüyordur da, ama sırf hat-trick yaparım diye koca takımın Şampiyonlar Ligi hayallerini çöpe atma ihtimalini göze almak hiçbir mantığa yakışmıyor bence. Üstelik Galatasaray defans hattının dengesizliğiyle de ünlüyken.

Yine de üç gol attı, tebrik de ediyorum, ama dikkat edelim, bu goller dışında ne yaptı? Kaçırdığı net pozisyonlar, net olmayan ama başka şeyler yapacağı pozisyonlar derken bir sürü gol pozisyonu heba oldu. Gol pozisyonlarını da eledik. Ne yaptı? Direkt gol pozisyonları ve attığı goller dışında gösterdiği performansı, gözünüzü seveyim, bir yerlerden bulup izleyin. “Bu adam odun lan” deyip halısaha maçı kadronuza bile almazsınız. Bu kadar yeterli ve bu kadar güvenilen bir adam bu kadar beceriksiz olma hakkına sahip değildir. O üçüncü golü bugün atar, ama yarın atar mı? Ya da dün attı mı? Ona bakalım. Burak hiçbir şekilde güven vermiyor, ve çok gol atması da bunu değiştirmiyor. Galatasaray’ın bu sezon ciddi şekilde gol sıkıntısı çekmesinin en önemli sebebi de hiçbir şeyi beceremeyen, yanındakilerin becermelerini de engelleyen Burak Yılmaz’dır. Sorun vücutta, ayakta veya kafada değil, sorun o kafatasının içinde.

 

Tekrardan rica edeyim, anlamamış olabilirisiniz: Burak’ın attığı goller dışındaki tüm pozisyonlarını (dünkü maç için) bulup izleyin. Eğer siz hâlâ her şekilde mükemmel bir futbolcu olduğunu iddia ediyorsanız size de helal olsun. Bugün 3 gol atarken takımı belki iki üç golden daha da etti doğrudan ve dolaylı olarak. ManU maçında hiç atmadan etti, önceki birçok maçta da öyle. Arada çıkıp iki üç gol atacak, günü kurtaracak… Oh yes… Takımına birçok yönden ciddi şekilde zarar veren bir adamı sırf gol atıyor diye “futboldan zerre anlamayan taraftar” gibi sevmenin mantığını anlayamıyorum kusura bakmayın.


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.