L’Ölüm Oruçları, Fransız Kalmak

Doğuda ve küçük çapta da olsa ülkenin çeşitli yerlerinde devam eden açlık grevleriyle ilgili gözden kaçan birkaç önemli noktayı tamamlamak isterim. “Onlar gizli gizli yiyorlardır” diye geçiştirmek ne kadar acımasızsa, “helal olsun adamlara, açlık grevine devam!” şeklinde gaz vermek de o kadar acımasızdır. İnsanın herhangi bir şey uğruna kendine bilinçli bir şekilde zarar verme hakkını da savunmazsak olmaz, ama yapılan şeyi oturduğumuz yerden çekirdek çitleyerek izlemek, olayın aslını kaçırıp salt yapılan eyleme destek vermek de bir o kadar manasız.

Birkaç talep var. Ana dilde savunma hakkının tanınması, ana dilde eğitim hakkının tanınması, Abdullah Öcalan’a özgürlük, Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması, mahkûmların yaşam şartlarının iyileştirilmesi, vs. gibi. Açlık grevi olayının bazı mahkûmların “bilinçleri kaybolsun, müdahale edelim” mantığıyla tek kişilik hücrelere kapatılmalarını müteakip ortaya çıkmıştı hatırlarsanız. Adalet bakanlığı kısaca “onları delirtme amaçlı işkence yapıldığını” kabul etmiş oldu bu konudaki açıklamalarıyla. Hâlâ devlet tarafından yapılmış somut bir şey yok. Vatandaş konuşsun dursun, yıllardır dinleyen yok zaten. Yapılan yürüyüşler, düzenlenen konferanslar, etkinlikler on binlerce kişiden ilgi görseler bile “nedense” ana akım medyada yer bulmuyorlar. Yer bulmayınca hayatı sadece kendi sevdiği şeyleri takip etmekten ibaret olan vatandaş bu alışkanlığını internette de sürdürüyor. Vatandaşın önemli bir kısmı internet gibi sınırların kalktığı bir ortamda bile sevmediği bir şey görünce ya takip etmeyi kesiyor, ya da akşama kadar boş boş bilgisayar karşısında oturup sevmediği şeyleri aratarak o şeyleri yazan kişilere küfür edip çıkıyor.

Taleplerin biri hariç hepsi kabul edilmesi gereken talepler. Bir insanı delirsin, müdahale edelim diye hücreye kapatmak insanlık dışıdır. Zaten cezasını verdiğin bir mahkûmun zaten özgürlüğü kısıtlanmış haldeki haklarını yok saymak da en basitinden hukuka aykırıdır. Ana dilden bahsederken dikkat ettiyseniz hak vermekten değil, tanımaktan bahsettim, zira bu haklar her insanın doğuştan sahip olduğu haklardır ve verilmez, alınmaz, tanınırlar. Bu hakların tanınmaması da en basitinden hukuksuzluktur. Kabul edilmeyecek şey Öcalan’a özgürlük, veya en azından ev hapsi. Neden? O zaman cinayetten hüküm giymiş herkese özgürlük verilsin? Olmuyor değil mi, Öcalan’a da olmayacak ve olmamalı. On binlerce insanın ölümünden sorumlu bir insanın bunun karşılığını kanunlar dâhilinde alması gerekiyor. Hatta herhangi bir savaşa herhangi bir nedenle girip herhangi bir insanı bilinçli bir şekilde öldürmüş olan herkes cezasını çekmeli. Öcalan’a özgürlük meselesinin değerlendirilebileceği tek bir nokta var: hiçbir şey insan hayatından değerli değildir. Öcalan’ın bilinçli bir şekilde hak ettiği cezayı çekmemesi PKK hareketinin temelde insancıl olduğunu savunan insanların davalarını da değersizleştirecektir. Maksat herkesin insanca yaşamasıydı ya hani… O insanca yaşatılmayanlar, belki konuyla bile ilgilenmeyip yitip gidenler gerekirse zombi olup sizi bulurlar. Öte yandan açlık grevlerini sonlandırmak için bir önkoşul olarak öne sürülmemiş bu talep, bunu da dikkate almak gerek. Çok basit ve zararsız, ve hatta gerekli diğer taleplerle ilgilenilirse, en azından ilgilenileceği gösterilirse bu insanlar da yemek yemeye başlarlar umarım. Ama ummakla olmuyor, vatandaş olarak dinlenmiyoruz, hatta herhangi bir şeyi protesto etme, ve hatta kutlama özgürlüğümüz bile yok. Elimizden bir şey gelmiyor. Biz insanlığımızı gösterip sesimizi çıkaralım da, geriye sadece elinden bir şey gelenlerin insanlık yapmaları kalsın.

Adalet Bakanı’nın 600 küsür kişinin açlık grevi yaptığına dair raporunun üzerinden yarım saat bile geçmeden Başbakan’ın açıklaması geliyor. Sıkı durun: bakanımı gönderdim, sorun yok, yemek yiyormuş hepsi, açlık grevi yapan yokmuş. Sonuç olarak, insan hayatı o kadar önemsiz ki, herhangi bir hükümet yetkilisi televizyona çıkıp rasgele bir şey söylüyor, “bakalım bunu yiyecekler mi” diye bizi yokluyor diye düşünüyorum. Hani çok saf bir insan olsam, bazı şeylere bir ölçüde inanabilirim. Ama Başbakan da açlık greviyle ilgili sözlerini Adalet Bakanı’na referans verdiği için en saf, hatta en geri zekâlı insanın bile burada Adalet Bakanı’nı referans alması lazım. Sonuç: saf bile olsanız açık seçik ölüm orucuna girişen insanlar var, ve bu kararlarında ısrarlılar. Başbakanımızın “löp löp kuzu kebapları götürüyorlar” diye örnek verdiği olayın ise üç ay önce bir köy meydanında yenilen yemekle ilgili olduğu ortaya çıktı bu arada. Hani zamanlamada hata yapılmış da olabilir, ama açlık grevi yapacaksanız buna on yıl önceden başlayın ki hükümetimiz yüzünüze vurmasın “yemek yemek” gibi çok ilginç ve kabul edilemez bir şeyi hayatınızda en az bir kere yaptığınızı.

Sevgiler…

 

Yusuf Salman

yusuf.salman@konseptdisi.com

Twitter

 

Bu yazı 31 Ekim 2012 tarihinde KD Dergi’de yayınlanmıştır. Aslının linki buradadır: http://www.konseptdisi.com/lolum-oruclari-fransiz-kalmak/


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.