Sayın Bakanım, Değerli Konuklar, ve Tenisle İlgisi Olmayan Birçok Ünlü Kişi

İki önemli konudan bahsedeceğim. Birincisi WTA BNP Paribas Championship İstanbul kapsamında yapılan final karşılaşması sonrası yuhalanan bakanlar; ikincisi ise bir şeyleri kutlamanın yasaklanması olacak. Ben de yuhalanmadan özellikle Cumhuriyet’le ilgili birkaç şey söyleyip ilk konuya geçeceğim. Cumhuriyet’in genel manasıyla ilgili direkt bir mutluluğum veya problemim yok. Benim için önemli olan insanların mutlu olmaları. Bir Belçikalı kadar insan gibi yaşayabileceksek kağıt üzerinde krallık olsak da “ama demokrasi ne olacak” falan demem. Başlıklar, isimler önemli değildir. Krallık olup çok demokrat da takılabilirsiniz, Cumhuriyet olup milyonlarca kişinin anasını da ağlatabilirsiniz. Bir ortalama İngiliz kadar güvende, özgür, insan gibi yaşayabilseydim ben de çıkıp long live the queen derdim arkadaşlar. Bunlar önemsiz. Bu Cumhuriyet, Cumhuriyet kavramının kendisinden bağımsız olarak kanlı bir Cumhuriyettir ve zamanında birçok insana zulmetmiştir. Şimdi başka bir grup insana daha zulmetmeye devam etmektedir. Bu yüzden şahsen kutlamayacağım, ama Cumhuriyet’i seven herkesin bayramını kutlarım.

***

WTA olayına gelelim. Kısaca şöyle oldu: Serena Williams’a kupası verilecekken her işte yaptığımız gibi Sayın A Bakanı, Sayın B Bakanı, Bilmemne Müdürü falan derken tüm mahalleyi topladık yine. Oraya tenis izlemeye gelmiş güruh da bakanlar daha dizilmeye başlamadan yuhalamaya başladılar. Fatma Şahin konuşma yaparken yuhalama iyice çığırından çıktı, o da sağ olsun o güzel sesini herkese duyurma adına daha da bağırarak konuştu ve konuşmasını “bu seyirciyle 2020 olimpiyatlarına kucak açacağız” tarzında bir bitiriş yaptı. O zamana kadar Sayın Ulaştırma Bakanımız ortamı terk eylediler. Fatma Şahin ise daha sonra konuyla ilgili sorulara cevap verirken verebileceği en gereksiz ve sert tepkiyi vererek ayete girdi: “Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar.” He canım.

 

Yuhalamak en temiz, net protesto yöntemidir. Duyguların en rahat aktarıldığı yöntemlerden biridir. “Sevmiyorum seni” demektir. Çok karmaşık bir mesaj içermesi gerekmez. Slogandan, sloganı atandan bağımsızdır. Yuhalanan kişi sevilmiyordur. Bu durum artık bir değil, iki değil. Hatta on bile değil sanırım. Konser olsun, açılış olsun, maç olsun, mezuniyet töreni olsun… Bakanlarımız, başbakanımız, devleti temsil eden çoğu kişi, özellikle kendi belirledikleri bir kalabalığın arasında değillerse her gittikleri yerde yuhalanıyorlar. Buna karşın hiçbirisi de çıkıp demiyor ki, “ulan, ben neden her gittiğim yerde yuhalanıyorum ki? Bir şeyleri yanlış yapıyor olabilir miyim?” Bunun yerine kendilerini yuhalayanları çirkin işlere girişmekle, bazı durumlarda bir avuç vatan haini ve provokatör olmakla suçlayıp, direkt veya dolaylı olarak onları cezalandırmak, tutuklatmak, fişletmek (Başbakan’ı protesto eden taraftarların teker teker görüntülerden belirlenmesi gibi) için ellerinden geleni yapıyorlar.

 

Başbakanı hiç kimseye zarar vermeden, “normal ülkelerde” tamamen demokratik hak kullanılması anlamına gelen şekilde protesto etmenin 8-10 yıl hapis cezasından başladığı bir ülkedeyiz, bu yaşananları garipsemek manasız, garipsemeyecek duruma gelmemiz de ayrı bir sorun. Star Gazetesi ise olayı “partizan holiganlardan çirkin hareket” şeklinde bir başlıkla vermiş. Holigan kelimesinin günümüzde kullanılan anlamı şudur: taraftarlığı abartıp çevreye ve insanlara somut zararlar vermek. Yani kavga çıkartmak, bir şeyler fırlatmak, birilerine fiziksel zarar vermekten bahsediliyor. Yuhalamak ise sadece bir duygunun ifadesi. Yuhalamaya karşı çıkmak ifade özgürlüğüne karşı çıkmak anlamına geliyor. Adam seni sevmiyor, bunun altında illa ki bir şey arayacağına “ben bir şeyi yanlış mı yapıyorum” diye düşünmen gerekiyor. Düşünüp de bir şey bulamazsan bunun çözümü de çok basit: soracaksın. Mesela seni yuhalayanlardan birinden rica et, sahneye çıkart. Ben seni anlamadım, beni neden yuhalıyorsun, diye sor. Çok zor değil. Hani yuhalama eylemini yapan adam sırf gıcıklığına da yapıyor olabilir, veya gerçekten düşündüğün gibi seni çekemiyor bile olabilir. Ama bir değil, iki değil, on bile değil yahu. Ben her ama her gittiğim “kendi taraftarlarımla doldurmadığım” yerde yuhalanıyorsam “yahu arkadaş, hep böyle oluyor, hepsi mi provokatör, hepsi mi beni çekemiyor, acaba neden yapıyorlar bunu?” diye kendimi sorgularım. Kendimi sorgulayacak cesarete sahip değilsem topluluğu sorgularım. En azından birilerine ulaşmaya çalışır, veya altımda çalışanlara talimat falan veririm. Yahu, bu insanlar acaba NEDEN yuhalıyorlar derim. Bunu yapmaktan bile aciziz.

 

Ak Parti’ye gönül vermiş halkı, dolayısıyla o halkın söz sahibi olduğu bir yönetimi çekemiyorlar diyen var. E kardeşim, halk sadece Ak Parti’ye oy verenlerden mi oluşuyor? Mesela ben Ak Parti’ye oy vermediysem otomatikman tüm haklarımı elimden alman mı gerekiyor? Belli bir partiye oy vermek, demokratik hakkımı kullanma özgürlüğümün önkoşulu mu olacak? Saçmalamayalım lütfen. Fatma Şahin ne diyor: “Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar.” Bu alıntı hem İslam’ın genel zihniyetini açıkça ortaya sermesiyle önemli, hem de AKP’nin genel toplum görüşünü açıklamasıyla önemli. Yani “bizden değilsen ya körsün, ya sağırsın, ya da anlayamayacak, idrak edemeyecek kadar geri zekâlısın” anlamında. Bunu Müslümanlar da yapıyor, hükümet yetkilileri ve onları destekleyen halk da yapıyor. Yani onların inancı, görüşü, düşüncesi kesinlikle doğru, ve aynı inancı, görüşü, düşünceyi paylaşmıyorsan körsün, sağırsın, ya da anlayamayacak, idrak edemeyecek kadar geri zekâlısın. Bunu en son ulusalcılar yapıyordu. Gücü eline geçiren karşı tarafı aşağılama hakkını kendisinde görüyor. Yazık.

***

Türkiye’nin de isteğiyle tabi olduğu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden birkaç alıntı yapacağım.

 

Madde 1: Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır. Birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.

 

Türkiye 1: Tüm insanlar eşittir, ancak bazı insanlar tek bir kesimi temsil etseler de halkın tamamını teşkil ederler. Geri kalanlar ise gözleri vardır, görmezler, kulakları vardır, duymazlar. Böyle iğrenç ve söz hakkı bile olmaması gereken mal insanlardır.

 

Madde 8: Herkesin anayasa ya da yasayla tanınmış temel haklarını ihlal eden eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yolundan yararlanma hakkı vardır.

 

Türkiye 8: Hükümetin doğrudan veya dolaylı olarak insanların anayasa ya da yasayla tanınmış temel haklarını ihlal etme, hatta bu hakları hiç sayarak, hiçbir hukuksal temeli olmayan gerekçelerle yıllarca mahkum etme, eziyet etme hakkı vardır. Hükümet bunu yaparken hukuk sistemini açık ve net şekilde, gizleme gereği bile görmeden kullanabilir. Kimse de bir şey diyemez.

 

Madde 9: Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.

 

Türkiye 9: RedHack’le ilgili haber paylaşan (haberi yapan bile değil, haberdeki eylemle ilgisinin olması ihtimali senin ilginin olması ihtimaliyle aynı seviyede olan) kızın evine hiçbir yasal gerekçe gösterilmeden ve sıfır kanıt, sıfır suçlama ile 60 tane polisle baskın yapılıp terörist muamelesi yapılabilir.

 

Madde 11/2: Hiç kimse, işlendiği sırada ulusal ya da Uluslar arası hukuka göre suç oluşturmayan bir fiili yapmak veya yapmamaktan suçlu bulunamaz.

 

Yorum 11/2: Yani valilik öyle dedi diye, normalde suç sayılmayan ve sayılmaması gereken “gösteri yapma” olayı suç olamaz, gösteri yapanlar suç işlemiş sayılamazlar.

 

Madde 13/1: Herkesin, her Devlet sınırları içinde seyahat ve oturma özgürlüğüne hakkı vardır.

 

Yorum 13/1: Cumhuriyet Bayramı kutlamasına gidecek otobüslerin şehirlerden çıkartılmaması hem bu maddenin direkt ve açık-seçik ihlalidir, hem de anayasaya ve birçok kanuna aykırıdır. Bu eyleme karışan veya amirleri tarafından karıştırılan polisler ise “anayasa ve yasaların gerektirdiği düzeni koruyacaklarına, vatandaşın güvenliğini sağlamaya ve onlara her şekilde yardımcı olmak için ellerinden geleni yapacaklarına” açık ve net şekilde kanun önünde namusları üzerine yemin ettikleri için suçludurlar. İnsanların anayasal haklarının hiçbir gerekçe gösterilmeden, hatta gerekçe gösterilerek bile olsa açık ve net bir şekilde ellerinden alınması ciddi bir suçtur.

 

Madde 18 (özet): Herkesin düşünce, vicdan din özgürlüğüne; bunları değiştirmeye ve tek başına ya da topluca kamuya açma, öğretme hakkı vardır.

 

Madde 19: Herkesin kanaat ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak, müdahale olmaksızın kanaat taşıma ve herhangi bir yoldan ve ülke sınırlarını gözetmeksizin bilgi ve fikirlere ulaşmaya çalışma, onları edinme ve yayma serbestisini de kapsar.

 

Yorum 18-19: Yani neymiş, düşünce, fikir, inanç, vs., ne olursa olsun, bunu birilerine bireysel veya toplu şekilde aktarma hakkımız varmış. Yine neymiş, Türkiye’de bu hakkımızı bile doğru düzgün icra edemediğimiz ortadaymış.

 

Madde 20/1: Herkes barış içinde toplanma ve örgütlenme hakkına sahiptir.

 

Yorum 20/1: Bir kutlamayı yasaklamak da dahil olmak üzere, herhangi bir gösterinin, toplantının veya organizasyonun herhangi bir sebeple yasaklanması, veya ülke içinde herhangi bir toplantı, organizasyon veya gösterinin herhangi bir nedenle izne tabi olması, toplanma ve örgütlenme hakkına tecavüzdür.

 

Sonuç olarak kutlama, protesto etme, vs. gibi fiillerin herhangi bir şekilde kısıtlanması, veya ilk aşamada devletten izin gerektirmesi bizim ülkemiz ve benzeri ülkelere özgür bir saçmalıktır. Ne anayasamıza, ne İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne, ne de başka bir uluslar arası kanun veya düzenlemeye uyan bu tarz yasak ve yıldırmaların sorumlusu bunları uygulayan hükümetlerdir. Konuyla ilgili ek bir bilgi vermeyeceğim. Siz de oturup araştırırsanız bu yukarıda saydığım tek örneğin dışında özellikle dün yaşananların kaç tane insan hakkını, özgürlüğünü, anayasanın veya diğer kanunların kaç tane maddesini ihlal ettiğini görüp, oturup ağlanacak halimize gülebilirsiniz. Bu kadar açık ve net.

 

***

Sonuç olarak her yere bakan print edip asmayı sonlandırmamız gerek. Obama her türlü uluslar arası platforma “bakın, bunların hepsini ben yaptım, bana teşekkür edeceksiniz” diye katılmıyor, isterseniz takip edebilirsiniz. Veya bakanlarını, sekreterlerini her türlü ortama “buyurun, bunlara saygınızı gösterin, asıl olay önemli değil, ona sonra geçeriz” şeklinde yollamıyor. Bir etkinlik yapılıyorsa halk için yapılıyor. Eğer bakanlarımızın, devlet adamlarımızın o etkinlikle ilgili çok büyük bir katkıları olduysa büyük bir katkıları olması gerektiği içindir. Dünyanın her yerinde birçok devlet adamı birçok olaya çok büyük katkılarda bulunuyorlar. Ama sanırım sadece bizim ülkemiz ve bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinde bu çok ilginç bulunup sanki yaptıkları şey görevleri değilmiş de bize lütfetmek için yapmışlarcasına tapınma törenleri düzenleniyor. “Ama ülkemizi dünyaya kötü gösterdi yuhalayanlar” diyenler şunu da düşünsünler: çok alakasız ve dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen şekilde kupa töreninde sahneye beş on tane konuyla alakası bile olmayan devlet yetkilisini dizip törene geçmeden önce onları “protokole göre” takdim edince rezil olmuyoruz da, yapılan şeyin saçmalığı ve gereksizliği, ve hatta rezilliği protesto edilince mi oluyoruz? Yabancı spikerlerin dikkatini çeken de oydu aslında protestolardan önce. “Vay be, tenisi çok seviyolar demek” diye başladı. Çünkü örneğin Oscar töreninde her filmin aldığı ödülde Amerika’da kültürden sorumlu devlet bakanı ve kendisine bağlı olan/olmayan birkaç kişi sahneye çağırılarak onlara tapınma törenleri düzenlenmiyor. Çünkü: ne alakası var amına koyim? Olimpiyatlarda devletle ilgili bir gönderme, belirtme yapılacaksa spor kısmından ayrı şekilde yapılıyor. Her madalya töreninde ülkenin başbakanı falan gelip hepsini alınlarından öpüp uzun ve havalı konuşmalar yapmıyor.

 

Protestolardan önce, yabancı izleyicinin gözünde şuyduk: bak, geri kalmış bir Ortadoğu ülkesi zaten, büyük ihtimalle halen deveye biniyor bu bedeviler. Dünyaca ünlü tenisçileri görünce tüm kabineyi çağırmışlar, yoksa ne alakası var amk?

 

İşte buyduk arkadaşlar. Seyircinin protesto nedeni tam olarak bu olmasa da, uluslar arası bir spor aktivitesinde protokol olayına girmek dünyanın başka neresinde görülür?

 

Son olarak Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına değineyim. Bizim için önemli olan herhangi bir şeyi tamamen içimizden gelerek kutlama hakkımızın elimizden alınmasına ne kadar tepki göstereceksek, başkalarının insandıkları ve sevdikleri şeyleri ifade edebilmeleri özgürlüklerine de o samimiyette tepki göstermek durumundayız. Bunun seni-beni yok. Bunun ideolojiyle veya başka şeyle de alakası yok. İnsanlık ayıbıdır bu yaşananlar, ve hiç kimsenin elinden bir şey gelmiyor ve gelmeyecek sanırım. Zaten o kutlamaları hiçbir şekilde yaptırmak istemeseler çıkıp yine biber gazına girerler (ki büyük ihtimalle bu saate kadar çoktan girmişlerdir), copa girerler, bir şeyler yaparlar. Bu ülkenin “diğer insanları”nın artık bu ülkeyle ilgili yapabilecekleri hiçbir şey kalmadı. Gidebilenler gidecekler, gidecek imkanı olmayanlar acı çekmeye ve sadece bir kişinin keyfine göre yaşamaya devam edecekler.

 

Anlamadığım şey, herhangi bir şeyi kutlamanın herhangi başka birilerine nasıl bir zararı, veya kutlamamanın nasıl bir yararı olabileceği. Veya birileri bir mezara veya anıta çelenk bırakınca başka birilerinin saçları mı beyazlıyor, ya da bırakmayınca GSYH mi artıyor, işsizlik mi azalıyor? Komik olmayalım. Bu yasaklamaların hiçbir mantıklı sebebi yok, mantıksız da olsa sebebi bile yok. Bunlar normal bir ülkede tartışılması bile abes kaçacak temel meseleler, daha bunları bile aşabilmiş değiliz. Provokasyon olabilir de deniyor. İşte sen devlet olarak o polisleri otobüs durdurmaya yollayacağına provokasyon olabilir dediğin yerlere yolla, halk güven ve mutluluk içinde kutlamasını da yapsın. Şu an yapılanın “araba çarpabilir, evden dışarı çıkmanı yasaklıyorum” mantığından farkı yok. Sen beni arabanın çarpmasından korumakla yükümlüsün, benim çıkıp çıkmayacağıma karışmaya hakkın yok. Biliyorum, artık AKP halkın “diğer yarısını” kendinden iyice nefret ettirdi ve o yarıdan oy toplamaya çalışmayı zaman kaybı olarak görüyor. Oy da gelmeyeceğine göre onların problemleriyle, hakları ve özgürlükleriyle uğraşmak da zaman kaybı oluyor. Ancak bu son yasak eğer kamuoyu yoklaması değilse, AKP’ye veya hükümete hiçbir yararı yok. AKP ısrarla, anlaşılmaz şekilde çok acayip şeyler yapıyor. Yapılan şeyler gerçekten çok çok kötü, açıklanabilir yanları yok, ve ne mantıkları, ne de gereklilikleri var. Gereksiz şekilde ciddi miktarda gerginlik yaratmanın tek bir açıklaması var: gıcıklığına yapıyorlar. Yani özellikle böyle bir ortamda yapılan şeylerin ne AKP’ye yararı var, ne de bir mantığı. O zaman yapmayacaksın. Ondan sonra çıkıp “beni yuhaladılar pis devlet ve vatan düşmanları” diye suçu başkasına atıyorsun. Sen seni yuhalamalarını, protesto etmelerini yasaklıyorsun, buna bile alıştı millet, ama başka şeyleri “kutlamalarını” bile yasaklıyorsun. Bu durumu anlayamamak çok acayip bir düşünce biçimi gerektiriyor.

 

Sevgiler…

 

Yusuf Salman

yusuf.salman@konseptdisi.com

Twitter

 

Bu yazı 29 Ekim 2012 tarihinde KD Dergi’de yayınlanmıştır. Aslının linki buradadır: http://www.konseptdisi.com/sayin-bakanim-degerli-konuklar-ve-tenisle-ilgisi-olmayan-bircok-unlu-kisi/


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.