Galibiyete Hasret Galatasaray: Bahanemiz Kalmadı

Bu maçı illa ki alacaktık, bahanemiz kalmamıştı, kazanmak zorundaydık, ama olmadı. En azından bir puan aldık, ancak yapacak bir şey yok. Olmuyor yani, her gelen topta gol yemeye alışmış bir Galatasaray var her zaman sahada. Hücum açısından bu kadar ileride bir takımın kontraataklara bu kadar açık ve çözümsüz olması da sadece beceriksizlik.

2012 yılında, ülkenin en büyük takımlarından birinin “yeni yapılmış” sahasının zemini ne kadar yağmur yağsa da bu hale gelmemeli. Manchester ile oynadık, kaybettik, yok penaltıydı, yok direkti dedik. Braga ile oynadık, kaybettik, ama o kadar baskılı oynadık, vs. dedik. Futbol sadece “negzel” hareketler yapmanızla alakalı değil, maalesef ne kötü hareketler yaptığınızla da alakalı. 2012 yılında, ülkenin en büyük takımının sahasının zemini bu hale gelebiliyorsa, ve birileri çıkıp “oynayacaktık, bu sefer kazanacaktık ama zemin kötüydü, eheh” diyorsa ben o adama “sen benle taşşak mı geçiyorsun, it oğlu it!” şeklinde çıkışırım. Zemin kötü olmasaymış o zaman. Hakeme suç bulduk, delicesine kapanan ve oyunu çirkinleştiren takımlara suç bulduk, şimdi de buluttan mı hesap soracağız? “Ölüm işçinin kaderinde var” diyen devlet adamlarının zihniyetinde takılıp kalmamak lazım. Günümüz futbolunda hiçbir şey hiçbir takımın kaderinde yok, özellikle büyük takımlar için bu böyle. Galatasaray ekonomik problemlerini de aştı, yönetimsel sıkıntılarını da aştı. Sahanın bu halde olmasının hiçbir bahanesi yok. Sadece İstanbul’da yağmıyor bu yağmur denen şey.

Burak Yılmaz…

Ben hâlâ Burak Yılmaz’ın Galatasaray ayarında bir futbolcu olduğunu düşünmüyorum. Beşiktaş’taki zamanlarında da “bu adam ne iş yapar lan, niye oynatır bunu bir teknik direktör” dedim çoğu zaman. Yıllar sonra Burak’ın durumu aynı. 2500 tane doldur-boşalt yapmışsın, beş milyar tane orta açmışsın, bir tanesi tutuyor, o da gol oluyor. Böyle bir Galatasaray’ı kim izlemek ister? Cluj bu kadar mı iyi bir takım? Hani Burak neyse de, diğer kalitesi tartışılmaz oyuncularımız hep mi yenik düşer bu orta-kafa-gol saçmalığında? Küçük bir Avrupa ülkesinin nüfusu kadar orta açıp o topla bir türlü ceza sahasında buluşamamak beceriksizliktir, ve bunun da hiçbir bahanesi yoktur. Selçuk’un üstten kaçırdığı serbest vuruş pozisyonunda ellinci kez “git artık, bit artık Burak” dedirtti bana yine. Çok sağlam bir yerden vuruş kazanmışız, hemen topun başında bitti. Bu takımın duran topçusu Selçuk İnan’dır. Burak’ın neredeyse her maçtaki neredeyse her serbest vuruşta topun başında bitip “ben atayım hacı” demesinin Selçuk üzerinde ciddi psikolojik baskı yarattığını düşündüğümü daha önce çok kez söyledim. Burak bunu bilinçsiz, samimi şekilde de yapmıyor. Gayet bilinçli yapıyor gibi gözüküyor. Yoksa neden korner olunca topun başında bitmiyor? Çünkü oradan gol atıp kahraman olamaz. Hiçbir dayanağı olmayan egosunu aşıp Selçuk’un bazı konulardaki otoritesini kabullenmediği sürece Selçuk serbest vuruştan sağlam orta açma, gol atma gibi olayları daha uzun zaman göremez. Hatta Burak yine gereksiz ve terbiyesiz bir şekilde takımın başarısının gerekliliğini hiçe sayıp topun başında bitmeseydi Selçuk onu gol yapardı diye ciddi ciddi düşünüyorum. Adamın asabını bozuyorsun Burak.

Penaltı atışı 101…

Penaltı direkt Melo’nun arkasından çekildiği için teknik bir yorum yapacağım. Çünkü vuruşun nasıl gerçekleştiğini gördük. Bu konuyla ilgili çeşitli deneyler ve hesaplamalar yapıldı zamanında bazı bilim insanları tarafından. Ortalama hızda köşeye vurulan bir vuruşta, kalecinin vuruşla aynı anda hareketlendiği zaman penaltı kurtarmasının imkansız olduğu bulundu. Dolayısıyla bir kalecinin penaltı kurtarması için topun kaleciye çok yakın gitmesi, kalecinin vuruş gerçekleşmeden önce hareketlenip doğru köşeyi tutturması, kalecinin “futbolcunun hareketlerinden nereye vuracağını kestirmesi” gibi faktörlerden biri veya birkaçı gerekiyor. Melo tam köşeye değil, köşeyle orta arası bir yere attı, birinci hatası bu. Melo topa öyle bir geldi ki, kaleci de Melo topa gelirken öyle bir hareketlendi ki, saniyenin bilmemkaçta birinde feyk atıp topu orta-sola değil de sağ köşeye bıraksaydı kalecinin kurtarması mümkün olmayacaktı. Yani Melo gelişiyle nereye vuracağını çok belli etti, ve attığı son adımda karar değiştirmek gibi küçük de olsa bir imkanı değerlendiremedi, ikinci hatası da buydu. Tabii şu da var, Melo gerçekten tam köşeye vurmak istemiş bile olabilir, ancak herkes her topu her zaman istediği yere atabilseydi gol atmak bu kadar zor bir şey olmazdı. Yani “şanssızlık” demekten başka bir şey diyemeyeceğim. Yine de o penaltı gol olsaydı belki maçı kazanabilirdik.

Amrabat…

Sadece Twitter’da birisi “Amrabat hiç adam eksiltmedi, çizgiye inmedi, gol pozisyonu hazırlamadı” dedi diye değiniyorum kendisine. Ne adam eksiltmesi, ne çizgiye inmesi, ne pozisyonu? Saha çamur güreşi yapılabilecek kıvamdayken topla yürümesi, çalıma girmesi beklenen oyuncuların yapacağı çok az şey kalıyor maalesef. Çünkü “pozisyon” diye bir şey olamaz bu tür sahalarda. Top yerde hareket etmiyor arkadaşım. Ayakta kalacaksın, topu açık alanda uygun ayağına alıp ya orta açacaksın, ya pas vereceksin, ya imkanın varsa şut çekeceksin. Yok şuradan kaçayım, şuraya ineyim, verkaç yapayım, çalım atayım olayı mümkün değil. Bunu anlamak için futbol profesörü olmaya gerek yok. “Sıfıra inmek” mi kaldı hacım? Adamı geçtin, sıfıra ineceksin, topu önüne attın, haydaa, top gitmedi, adam topu aldı. Veya haydaa, ıslak zeminde top gereğinden fazla gitti, auta çıktı. Topun nereye gideceği belli olmayan bir ortamda ince hesap gerektiren adam eksiltmek, sıfıra inmek, vs. imkansıza yakındır arkadaşlar. Aynı kişi “Messi olsaydı da bir şey yapamayacak mıydı?” dediği anda futboldan ne kadar anladığını sorgulamadım dersem yalan olur. Cevabı verdim, buradan da vereyim. Messi olsaydı Amrabat’tan çok daha kötü oynardı. Çünkü Amrabat bir dana. Şu an Galatasaray’ın fiziksel olarak en güçlü oyuncularından biri. Messi de cüssesine göre enerjik ve güçlü bir adam, tekniği tartışılmaz şekilde mükemmel, ama Amrabat’ın bire birde kaldığı ve kazandığı (ki çoğunu kazandı) birçok topta Messi apışıp kalırdı. Futbol matematik değil, ve her şey playstationdaki gibi yürümüyor. “Hmm, özelliği yüksek” söylemi gerçek sahada geçerli değil. Böyle bir çamur tutmuş sahada dribbling tekniği yüksek adamdan çok güçlü ve en azından orta açabilen adam gerekiyor.

Sakatlıklar…

Sırf yönetimin ve sahayı yapanların beceriksizliğinden iki oyuncumuz sakatlanmak “zorunda kaldılar.” Burak’ın özellikle büyük maçlardaki beceriksizliğini düşündüğümüzde elimizde Umut’la birlikte tek alternatif olan Elmo erkenden çıkmak zorunda kaldı. Yazık değil mi yani? Elmander gibi rakip defansı yoran bir adam sakatlanmasaydı, özellikle rakibin on kişi kalmasından sonraki direnci ve oyunu yavaşlatarak, kapanarak çirkinleştirmesi olayını daha erken kırar, ikinci golümüzü bulma ihtimalimizi yükseltirdik. Hamit’in alternatifi maalesef çok. Maalesef diyorum çünkü Hamit gibi bir kariyere ve kaliteye sahip bir oyuncunun çok alternatifi olması Hamit’in hâlâ istenen kıvama gelemediğini gösteriyor.

Hakem…

Spikerin de dediği gibi hakemin hiç “şakası yok”tu. Ancak şakası olmayan hakemler oyunu çirkinleştirdikleri için hiç sevmiyorum. Yok tacı oradan kullanma iki metre ilerden kullan, yok kornerde top tam durmadı… Adam atak ortasında tam orta açılacakken yere yatan oyuncu yüzünden ortayı açtırmadan düdük çaldı. Bundan ötesi yok. Biraz daha İngiliz hakemleri gibi yine şakası olmayan, kuralcı, ama oyunun akışının içine etmemeyi bilen hakemler bence her platformda bulunması gereken hakemlerdir. Maçın genelinde ise skora etki edecek bir hatasını göremedim açıkçası. Kırmızı kart doğruydu. Penaltı da bence doğruydu. Ayrıca tüm kuralcılığına ve artistliğine rağmen birkaç kez yerde yalandan kıvranan Clujlu futbolculara “senin için maçı mı durdurucam, kalk siktirtme belanı” hareketi yapmasını da tamamen taraflı bir şekilde de olsa mutlulukla karşıladım. Bana kalırsa neredeyse hiçbir hakem tarafından yapılmayan bu hareketler her hakem tarafından yapılmalı. Yani hakemin futbolcuya inanmama lüksü olmalı. Öteki şekilde oyun dursun diye yerde kaderin sillesini yemişçesine yırtınan futbolcu istediği miktarda zamanı kazanınca hiçbir şey olmamış gibi güle oynaya koşmaya devam ediyor. Başka bir alternatif de “belki gerçektir, oyuncunun sağlığını tehlikeye atmayım” deyip oyunu durdurmak, ama gereğinden fazla tepki gösteren oyuncunun aslında hiçbir problemi olmadığını görünce sarı kart göstermek. Oyunu çok sert oynayarak, pislik falan yaparak çirkinleştirmeyi zaman geçirerek çirkinleştirmekten çok daha onurlu buluyorum. Son milli maçta rakip takımın forveti çok alakasız bir pozisyonda yerde dakikalarca kıvrandı. Adam kanser tedavisi isteyecekti neredeyse. Pozisyonu bulabilirseniz kesinlikle izleyin. Acı çekercesine çıktı, güle oynaya geri döndü, çünkü aslında hiçbir şey olmamıştı. Ayıptır.

Kapanan takımlar…

Braga ve Cluj maçlarından (diğer tüm faktörleri de kenara atarsak) iğrendiğimi söylemeliyim. Bunu tamamen seyir zevki açısından söylüyorum. Bahane olarak demiyorum. Futbol maalesef Yunanistan ekolüyle kemikleşen konseptlerden dolayı sadece oynanan değil, aynı zamanda oynatılmayan bir oyun. Herhangi bir küçük takımın yeterince iyi bir strateji belirleyip mümkün olduğunca bu stratejiye uyarak çok çok büyük bir takım karşısında puan alması, veya çok fark yememesi artık alışılmış bir şey haline geldi. Kimse şaşırmıyor böyle şeylere. Bununla ilgili yapılabilecek bir şey de yok, çünkü herkes bir unvana ulaşmak istiyor, ve küçük takımların bundan başka şansı yok. Hani Cluj neyse de, Braga gibi çok da sağlam bir takımın “kapanan takım” olması çirkeflikten başka bir şey değil bence. Manchester maçında da yenildik, ama o maç çok zevkliydi. Çünkü verilmeyen net penaltılardan da bağımsız olarak, Manchester çok çok iyiydi. Hatta Galatasaray’ın son beş-on yılda maç yaptığı en iyi takımdı. Futbolun güzelliği açısından rezil sahaları ve kapanan takımları hiç görmemeyi sadece “dileyebiliyoruz” maalesef. Elimizden başka bir şey gelmiyor.

Sonuç olarak bahanesiz, mazeretsiz şekilde bu maçtan da başarısız ve beceriksiz olarak ayrıldık. Bundan sonraki üç maçı da kazanmak tamamen hayal değil. En kötü ihtimalle üçüncü olup UEFA’dan devam ederiz diye düşünüyorum.


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.