Evrim Teorisi Karşıtı Bilim İnsanları Neden İşten Atılmalı

Evrimle ilgili bir sürü saçma tartışma gördük, izledik ve acı çektik. Zaman zaman evrime değiniyorum yazılarımda, zaman zaman ise Twitter’dan küçük yorumlar yapıyorum. Biraz önce çok kısa ve net bir yazıyla karşılaştım Richard Dawkins’in Twitter hesabında, buradan linkini vermekle kalmayıp, bazı kısımların – özellikle İngilizce bilmeyen veya okumaya üşenen okurlarım için – özetlerini ve açıklamalarını çıkartacağım. Yazı burada: Opinions are not Facts (fikirler olgu değildir)

Yazının ana teması TVlerde sürtüp (başka bir tabir kullanamazdım, kusura bakmayın) aşı yaptırmanın zararlarından(!) bahseden bir insan evladı. Bu insanın hiçbir tıbbi bilgisi yok, konuyla ilgili hiçbir yetkinliği yok, ve özellikle “aşıların içinde zehir var” şeklinde açıklamalarıyla bizim ülke basınının GDO’lu ürünlerle ilgili şu açıklamasını andırıyor: GDO’lu ürünün genetiği değiştiriliyor ve vucüda zehir salgılıyor (ilkokul fen terk).

There’s an old phrase among critical thinkers: you’re entitled to your own opinions, but not your own facts. The idea is that these are two different things: opinions are matters of taste or subjective conclusions, while facts stand outside that, independent of what you think or how you may be biased.

Yani arkadaş diyor ki: “Eleştirel düşünürler arasında eski bir söylem vardır: kendi fikirleriniz olabilir, ancak kendi olgularınız olamaz.  Buradaki fikir bunların iki ayrı şey olduğudur: fikirler zevk ve öznel çıkarımlarla ilgili şeylerken, olgular sizin konuyla ilgili ne düşündüğünüzden veya ne taraf tuttuğunuzdan bağımsız olmalarıyla fikirlerden ayrılırlar.”

You can have an opinion that Quisp cereal is, to you, the best breakfast food of all time. But you can’t have the opinion that evolution isn’t real. That latter is not an opinion; it’s objectively wrong. You can have the opinion that the evidence for evolution doesn’t satisfy you, or that evolution feels wrong to you. But disbelieving evolution is not an opinion.

“Quisp gevreklerinin, sizin için, tüm zamanların en iyi kahvaltı yiyeceği olduğu fikrine sahip olabilirsiniz. Ancak evrimin gerçek olmadığına dair fikre sahip olamazsınız. İkincisi bir fikir olmaz, çünkü temelde yanlıştır. Evrimle ilgili kanıtların sizi tatmin etmediğine veya evrimin size yanlış geldiğine dair fikriniz olabilir. Ancak evrime inanmamak bir fikir değildir.”

Evrim de, aynı yer çekimi gibi bilimsel bir gerçektir. Evrimin eksik olduğu iddia edilen kısımları genelde uzman olmayan kişi uydurmalarıdır. Evrimin gerçekten eksik olan kısımları vardır, ancak bu kısımlar evrimin gerçek olup olmamasıyla alakalı değildir. Aynı yer çekimi gibi, var olan bir şeyin asıl sebepleri ve gelişimi incelenmektedir. Yani bilim insanları yıllardır yaptıkları onca çalışma boyunca “evrim var mı yok mu” sorusunu değil, evrimin nasıl geliştiğini araştırıyorlar. Evrim teorisi evrimin var olduğunu iddia eden bir teori değildir. Evrim teorisi zaten var olan ve çeşitli araştırma ve gözlemler sayesinde ortada olan evrim olgusunun gelişimini açıklar. Evrim evrensel bir olgudur, ve inanıp inanmamanızın hiçbir önemi yoktur. Yer çekimi siz inansanız da, inanmasanız da vardır. Çıkıp “ben yer çekimine inanmıyorum” demeniz temelde mantıksızdır.

Yazıda bahsedilen anti-aşı hareketiyle ilgili:

But some media pay attention to her, and in Australia the rate of pertussis is skyrocketing. Babies have died from this illness – not that Dorey actually believes that. Despite this, some media let Dorey rant on with her medical health conspiracy theories, citing “balance” when doing their stories. This is, simply, crap. Talking to doctors and researchers with years of experience in public health, and then Dorey (who has zero qualifications to discuss this topic) gives her de facto equal footing with reality. It would be like having astronauts interviewed about the space station, then talking to a UFO hunter.

“Bir kısım medya ona ilgi gösteriyor, ve Avustralya’daki boğmaca oranı tavan yapıyor. Bu hastalıktan dolayı bebekler ölüyor – Dorey buna inanmasa da. Buna rağmen, bir kısım medya tartışmada “denge” gözetme amacıyla Dorey’nin sağlık alanında komplo teorileriyle coşmasına izin veriyor. Bu, basitçe, saçmalık. Hem yıllardır bu iş üzerinde tecrübe kazanmış doktorlar ve araştırmacılarla, hem de (konuyu tartışmak için hiçbir yetkinliği olmayan) Dorey ile konuşmak ona bu tartışmada gerçeklerle ilgili haksız bir eşitlik sağlıyor. Bu aynen uzay istasyonuyla ilgili astronotlarla röportaj yaptıktan sonra bir UFO avcısıyla konuşmak gibi.”

Sadece bizim ülkemizde de değil, neredeyse her ülkede böyle saçma sapan tartışmalar yaşanıyor. Kuzey Avrupa ülkeleri gibi daha eğitimli ve hadi kabul edelim zeki vatandaşlardan oluşan ülkelerde bu tarz tartışmalar genelde ciddiye alınmıyorken, özellikle muhafazakar toplumlardan oluşan Türkiye ve ABD gibi ülkelerde bu tartışmaların en acı örneklerini görüyoruz. Format şu: yıllardır bu işle ilgilenen, araştırmalar yapmış, makaleler yazmış, ömrünü bu işe adamış ve ciddi bilgi sahibi olmuş uzmanı bir sandalyeye koy, karşısına da bir “hoca” koy, en camide olanından; ve “evrim var mıdır, yok mudur” saçmalığını tartıştır. Bir kere bu tarz bir tartışmanın bilimsel olması mümkün değil. Çünkü karşı taraf hiçbir şekilde bilimsel bir şeyle gelemiyor, zira bilim insanıyla karşılaştırıldığında neredeyse sıfır bilgisi var, ki ek olarak kendi yaklaşım biçimi şüpheye ve araştırmaya izin vermiyor. Dolayısıyla bilim insanı çıkıp hoca insanına somut bilgi aktarsa bile hoca insanı o bilgiyi, gerçek olduğu tartışmasız, bilimsel bilgiyi kabul etmiyor. Kabul etmeme hakkı veya seçeneği olmamasına rağmen. Evrim bilimsel bir gerçek olduğuna göre, ve bilimsel gerçekler sadece bilimsel yöntemlerle tartışılabileceğine göre (evde başka yöntemlerle de tartışırsın, sonuçta fikirlere varırsın, olgulara değil), TVlerde gördüğümüz bu saçmalıkların hepsini çöpe atabiliriz aslında. Bir kere en baştan söylediğimiz ve alıntıladığımız gibi evrime inanmama, kabul etmeme, yok deme gibi bir seçenek yok. Bu programlar var olan bir şeyin var mı yok mu olduğunu tartışıyorlar, ve bu temelde manasız bir şey.

Sanırım beş yüz kere söyledik ama bazı temel yanlışların üstünden geçelim:

“İnsanlar maymundan geldiyse neden hâlâ maymunlar var?”

Kim dedi ki maymundan geldiğimizi? Maymun insanın babası değildir. Maymunla insan kuzendir.

“Evrim varsa neden şu an evrimleşmiyoruz? Evrim hep vardı da bi’ şimdi mi durdu?”

Şu an evrimleşmediğimizi kim dedi? Milyonlarca yıl süren bir süreçten bahsediyoruz. Sen primattan insana gelen o süreci bile milyonlarca yılda belli belirsiz gözleyebiliyorken an be an koskoca evrimi gözleyebileceğini düşünüyorsan kolay gelsin. Ki bunu sadece insanın evrimi için söylüyoruz. Dikkat edersen bakterilerin evrimi gözlenebiliyor bile. Eğer evrime inanmıyorsan hastalandığın zaman elli yıl önce yapılmış bir ilacı kullanmayı deneyebilirsin.

“Neden kelebekle orangutan arasında bir ara tür yok?”

Kim var dedi? Ara türler aslında evrimin gelişimiyle ilgili en az problem çıkartan meselelerden biri. Koca bir dinozor nesli ara türdür örneğin. Sen görebileceğin milyonlarca ara tür örneğini es geçip, kelebekle orangutan arasında veya atla muz arasında ara tür ararsan daha çok ararsın.

“Evrim varsa Allah yok mu?”

Allah veya genel olarak tanrı tanımını nasıl oluşturduğuna bağlı. Evrimin tartışılmaz varlığıyla çelişmeyecek bir tanrı anlayışın varsa evrim illa ki hiçbir şekilde tanrı yoktur demek durumunda değil. Mesela bir tanrı düşün, her şey bilime göre ilerlemiş, ve “yaratılış” denilen olayı big bang ile tanrı başlatmış. Olamaz mı? Olabilir. Belki benim bozuk param dönüp dolaşıp senin cebine bile girmiş olabilir. Ancak asıl mesele şu ki, evrim zaten bununla ilgilenmiyor. Senin tanrı inancın seni bağlıyor, ve evrim gibi tartışılmaz bir gerçeğe uyup uymaması da seni ilgilendiriyor. Evrim bir avuç düzenbazın çıkıp “tanrıyı yok sayalım” şeklinde uydurduğu bir şey değil. Kanıtı olan, gözlemlenebilen, kesinlikle gerçek bir şey, ve tanrıyla veya inançla uğraşmıyor zaten. Uğraşan ve arada bağlantı / kontrast bulmaya çalışan sensin.

“Bunca şey tesadüfle oluşmuş olamaz.”

Tesadüf kelime anlamını nasıl anladığınla alakalı biraz. Yani her şey tesadüf, ama hiçbir şey tesadüf değil. Batı bunu “coincidence”, yani “aynı anda olma” diye tanımlıyor. Bir ortamdaki tüm parametreleri bildiğimizi düşünürsek zaten bir sonraki adımı da biliyoruzdur. Bunu tamamen kurgu bir metinde tesadüf mantığına gerçek olgularla yaklaşarak açıkladım: buradan yakın. Ama unutmayın ki tesadüfün tanımı dışındaki hemen hemen her şey kurgudur, bilimsel bir metin değil yani tamamen. Evrim her şey tesadüfen oldu demiyor, aslında tam tersini söylüyor. Tesadüfen oldu diyenler de zaten kavramı oturtamamış toy bilim insanları, ki bu anlamıyla teknik olarak bilim insanları değiller. Meşhur örneği verelim. Sizin elinize on tane zar alıp atarak tek seferde hepsini altı getirme olasılığınız çok düşüktür. Ancak bu zarları teker teker elinize alıp, hepsini sırayla altı getirirseniz elinizde on adet altı gelmiş zar bulunur, ancak bu daha fazla zamanınızı alır. Evrim milyonlarca yıl boyunca bunu yapmıştır. Bunu sadece biyolojik olarak düşünmek zorunda değiliz. Evrenin gelişimi de böyledir. Bazı parametreler vardır, milyarlarca yıl boyunca teker teker denk gelmişlerdir, ve başka parametrelere göre fizik kurallarının öngördüğü şekilde denk gelmişlerdir. Dolayısıyla tabii ki tesadüf değildir. Evrim tüm yapı malzemelerini havaya fırlatıp bir saniyede bina oluşmasını beklemez. Yapı malzemeleri mevcuttur, ve milyonlarca, bazen milyarlarca yıl birbirleriyle etkileşime geçerek belli bir şey oluştururlar. Özellikle doğadaki gelişimin genel olaraknasıl oluştuğunu anlamak için coğrafya dersine girmeniz çoğu zaman yeterlidir. Bilim sizden inanmanızı istemez, sadece bakmanızı ister. Var olan şeyler vardır, görüp de inkar etmek cahilliktir.

“Peki evrenin bu muhteşemliğini görüp de tanrıya inanmamak cahillik değil midir?”

Değildir. Bu soruyu özellikle yazdım. Yoksa direkt evrimle alakası yok. Evrene bakıp ne gördüğünüzün iki kısmı vardır. Birinci kısmı fiziksel gözlemdir. Bilimsel yöntemlerle ve gözlemlerle dünyanın güneşin etrafında döndüğünü görürsünüz. Bu kesin bir olgudur. Çıkıp güneşin varlığına veya yokluğuna inanıp inanmamanız önemli değildir. Güneş vardır ve dünyanın onun etrafında döndüğü bir gerçektir, sizin inanmanız gerekmez. İkinci kısım fikirdir. Aya bakarsınız, duygusal olarak etkilenirsiniz, ve “böyle güzel bir şeyi ancak yüce bir varlık yaratmış olabilir” dersiniz. Buradaki görme fikirden kaynaklanır. Bilimsel görme tartışmasızdır ve kişiden kişiye değişmez. İnanç ve kişisel çıkarım ise kişiden kişiye göre değişir. Bu özelliğiyle inancın olgu yaratması mümkün değildir, bu yüzden inanç kişiseldir zaten.

“İnsan vucüdunun bu muhteşem ahengi, müthiş ötesi tasarımı ne olacak peki?”

Tasarım üzerinden bilimsel tartışmaya gireceksek, ortada bir tasarım olduğunu kabul etmiş oluruz, bu da bilimsel mantığa ve eleştirel düşünceye aykırıdır. Tüm kartları çıkartmadan poker oynanmaz, oynanırsa poker olmaz. Ek olarak, tasarım dışı, “insan vücudunun mükemmel olması veya olmaması” şeklinde bir tartışma bilimsel olabilir, ancak bilinen binlerce hastalık varken, insan vücudunda bir sürü hata ve gereksizlik varken (dişlerin gereğinden ve beslenme gereksinimine göre optimum miktardan fazla olması, apandis, bademcik, erkeklerde meme ucu, vs.), binlerce yıldır insanlık “tıp” diye bir bilime muhtaçken, insanın mükemmel olduğunu söylemek mantıksızlık olur. Yaratılışçılığın en büyük hatası insanı mükemmel kabul etmektir. Burada “neye göre mükemmel” dememiz gerekir eğer bilimsel manada tartışacaksak. Eğer total bir mükemmellikten bahsediliyorsa gidip aslanlarla arkadaş olmayı deneyin. Veya gidip gece yarısı avlanmayı deneyin. Birçok hayvanın çeşitli ölçütler uyarınca insandan üstün olduğunu biliyoruz. İnsanın dünya üzerinde hakimiyet kurmasının sebebi zekası değil, iletişim kabiliyeti (çıkarabildiği sesler) ve baş parmağıdır. İnsan ellerini çok çeşitli amaçlarla kullanabildiği için fiziksel üretime ve ürettiği şeylerin kullanımına yatkın bir hayvandır. Bununla birlikte kedilerin görme yetisi insanlardan üstündür. Evrimin milyonlarca yıl boyunca gelişimi bu yönde olmuştur, ve yukarıda yaptığımız tanımla hiçbir şey tesadüf olmasa da, “öyle denk geldi” diyebiliyoruz. Zira konu zeka ise yunusların, farelerin ve başka hayvanların çeşitli platformlarda çok yüksek başarı gösterdiklerini görüyoruz. Eğer zekayı insana itaat ve eğitilebilme üzerinden değerlendirirsek çok büyük yanlışa düşeriz. Kaldı ki koca bir psikoloji bilimi biyolojik manada memeli hayvan davranışı üzerine kuruludur. Yapılan birçok deney ve araştırmada insanların da diğer hayvanlarla temelde aynı yönelimleri gösterdikleri görülmüştür. Biz sadece sözlü iletişim ve sürü halinde yaşama avantajımızdan dolayı, ellerimizi de düşünürsek, bir sonraki nesle bilgi aktarabilme imkanına sahibiz.

Örneğin bir deney yapıldı kargalarla ilgili. Yüz hatları belirgin bir maske takmış bir adam bir kargayı bayıltıcı dart ile vurarak bir süre hapsediyor, sonra bırakıyor. Birkaç yıl sonra aynı maskeyi takmış bir adam bir meydanda yürüyor, ve meydandaki tüm kargalar belirgin huzursuz davranışlar göstererek birbirlerini uyarıyorlar. Hadi ateistler bunu da açıklasın. Biliyorum doğuştan gelen inançlar yüzünden bazı şeyleri kabullenmek zor ve onur kırıcı olabilir. Ancak insanoğlu doğa karşısındaki çaresizliğinden kaçmak için kendinin mükemmel olduğu yalanını uydurmuş, besbelli. Biraz kendimize gelelim.

Son olarak “hadi ateistler bunu da açıklasın” meselesiyle ilgili güzel bir örnek verip kapatayım. Bir söyleşide, ki maalesef ki ülkemiz gibi bilim insanı – hacı hoca kombinasyonuyla oluşturulmuş bir söyleşide birisi çıkıp Richard Dawkins’e bir soru yöneltiyor ve “bunu açıklayabilir misiniz?” diye soruyor. Bakın, “bunu açıklar mısınız” şeklinde bir rica değil. Adam da doğal olarak “tabii ki açıklayabilirim, ömrüm boyunca bu konu üzerinde çalıştım” diyor. Ben de bağımsız bir araştırmacı ve bir bilim insanı adayı, her şeyden önemlisi de bir bilim sevdalısı olarak sizden rica ediyorum: tartışacağınız şeyi öğrenin ve öyle tartışın; neyi ne şekilde tartışacağınızı da öğrenmek size güç ve tecrübe katacaktır.

Başlığa da değinirsek, evrime karşı olan insanların tüm bilimsel unvanları ellerinden alınmalıdır. Çünkü evrimin varlığı bilimsel bir gerçektir, tartışmaya açık olan kısmı tam olarak nasıl geliştiğidir, ki bu kısmı da sadece bilimsel şekilde tartışılabilir. Yer çekimi yoktur demek ne kadar aptalcaysa, evrim yoktur demek de bilimsel manada o kadar aptalcadır, ve evrim yoktur / evrime inanmıyorum diyen insan daha bu konuyu anlayamamıştır ve eleştirel düşünme yetisinden fersah fersah uzaktır, dolayısıyla bilim insanı olamaz, ve bilimle ilgili hiçbir şekilde ciddiye alınamaz. Bu yüzden de bilim kaynaklı bir sistemde bilimi reddeden bir insan olarak bulunması, hastalıklı ve kesinlikle yanlış “fikirlerini” olgu olarak sunup genç beyinleri zehirlemesi engellemelidir.

Kapatırken tekrar: herkesin kendi fikri olabilir, ancak herkesin kendi olgusu olamaz. Olgu dediğimiz şey tektir, ve kişiden kişiye değişen bir şey değildir, bu yüzden olgular konusundaki fikirleriniz sadece sizi bağlar.

 


Comments

One response to “Evrim Teorisi Karşıtı Bilim İnsanları Neden İşten Atılmalı”

  1. […] practicing all details of Islam could be a scientist, and I kind of proved a part of this argument in this article****. Anyway, today, anyone knowingly or unknowingly by-passing the limitations of Islam can be a […]

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.