AGOS Yanaşmacılığı, Sevan Nişanyan, ve Ateistlerin Anlatamadıkları

Ateist kelimesinin tanımına gelelim önce. Herhangi bir tanrının var olduğuna inanmamak. Dolayısıyla herhangi bir peygamberin var olduğuna inanmamak. Peki, inananların bazıları ne diyorlar: benim inanma özgürlüğüm varsa, başkasının da inanmama özgürlüğü var. İnananların geri kalanı bunu da demeyip, direkt ya sev ya terk et kafasına giriyorlar, ya da direkt öldürüyorlar, işkence ediyorlar, vs. yapıyorlar. İnsanın inanmama özgürlüğünün var olması gibi çok temel, tartışmasız bir şeyden başlayacağım.

Herhangi bir ateist için tanrı diye bir şey yoktur. Peygamber diye bir şey de yoktur. Dolayısıyla herhangi bir dinin peygamber kabul ettiği bir insan, herhangi bir ateiste göre iki şekilde bulunabilir: ya hiç var olmamıştır, ya var olmuştur ama peygamber formatında değildir. Yani, var olmuş ama peygamber formatında değilse, yine iki ihtimal vardır: bu kişi ya inandığı gibi davranıyordur, ya da yalan söylüyordur. İnandığı gibi davranıyorsa, yani bir tanrı var ve ben o tanrıyla iletişimde bulundum/bulunuyorum diyorsa, bir tanrının varlığını kabul etmeyen ateist için bu kişi delidir. Eğer bu kişi gerçekten inanarak bir tanrı ile konuştuğunu düşünmüyorsa, ancak topluma bunu bu şekilde yansıtıyorsa yalancıdır. Bunun da başka hiçbir açıklaması yoktur. Ben yarın çıkıp size gelsem, ve “ben patates dininin peygamberiyim, şunu ve şunu yaparsanız cennete gideceksiniz” dersem ya deli, ya dolandırıcı olduğumu düşünürsünüz. Ateistler için de İslam, Hıristiyanlık, Yahudilik, vb. dinler böyledir. Yani ateist olmak zaten böyle düşünmeyi gerektirir. Bunu ifade etmeyi yasaklarsanız ateizmi pratikte yasaklamış olursunuz.

Sevan Nişanyan’ın o çok tepki çeken yazısına kelimesi kelimesine katılıyorum. Çok kısa, çok net ve çok kaliteli şekilde derdini anlatmış. Kaldı ki hakaret bile yok. Kaldı ki düşündüğünü ifade etmek nasıl hakaret olabilir onu da anlamış değilim. Geçmişte Hırant Dink cinayetinin de içinde bulunduğu birçok sıkıntı yaşamış, halen ülkede ayrımcılığa uğrayan medyayı temsil eden AGOS gazetesinin ise konuyla ilgili haftalardır mazlum edebiyatına girmesini anlayamıyorum. AGOS’un kitlesi de buna müsait bir kitle, ancak biz en azından gazeteyi böyle bilmiyorduk. Zaten yeterince sıkıntı çekiyor, ayrımcılığa uğruyorken “ama onlar da üzülmüş, kırılmışlar, toplumda barış içinde yaşamalıyız, eheh” seviyesinde bir yanaşmacılığı sonuna kadar ve şiddetle kınıyorum. Devir “aman abi dokunmayalım” devri değil, devir konuşma devri. Neden benimle alakası olmayan, alakası olmasını da istemediğim bir kesim kırılacak, gücenecek diye “temel” hak ve özgürlüklerimden fedakârlık edeyim? Ben bu hak ve özgürlüklerimi icra ederken kimseye zarar vermiyorum, yani değiştirilmesi gereken bir şey yapmıyorum. Ama “kin ve düşmanlığa teşvik olan” halk bana ve benim gibilere her istediğini yaptı şimdiye kadar. Değiştirilmesi gereken davranış biçimi her boka karışan, kendinden başkasının yaşamasına izin vermeyen, temel hak ve özgürlüklerin icrası karşısında bile kuduz köpek gibi çıldıran kesim değil midir?  Burayı da hakaret algılayanlar çıkabilir. Açıklayalım: temel hak ve özgürlüklerin icrası karşısında kuduz köpek gibi çıldırmıyorsanız zaten üstünüze alınacağınız bir şey yok. Ancak temel hak ve özgürlüklerin icrası karşısında kuduz köpek gibi çıldırıyorum, ve bu konuda haklı olduğumu düşünüyorum diyecekseniz zaten suç işleyen siz oluyorsunuz.

Konuyla ilgili elli yerden saçma sapan yorumlar geliyor. En son Diyanet İşleri Başkanı yorum yapmış: “Kuran-ı Kerim’de Müslümanlara putperestlerin putlarına kötü söz söylememeleri emrolunmuştur” diye. Ne desem bilemiyorum, zira aynı putperestlerın putlarını babam zamanda geriye giderek parçaladı zaten. Müslümanlar bu konuda çok masumlar. Bin beş yüz yıl civarı bir zamandır inanmayana, başka inanca sahip olana, kısaca içinde bahsedildiği şekilde yaşamayana “sapık”, “sapkın”, “hayvandan da aşağı”, “geri zekalı”, “pislik” ve daha birçok benzeri hakarette ve ağır aşağılamalarda bulunan bir kitap varken, Sevan Nişanyan’ın açık ve net, sadece temel ateist düşünceyi açıklayan, kimseye saldırmayan yazısına tepki göstermek düpedüz samimiyetsizliktir. Kutsallar sadece o şeyleri kutsal görenleri bağlar. Kimse kutsal olduğunu kabul etmediği şeye saygı duymak zorunda değildir. Sevan Nişanyan’ın yazdığı yazı ifade özgürlüğü kapsamına girmez, ya da “hatta” Innocence of Muslims filmi ifade özgürlüğüne girmez derseniz, Kuran da gayet ifade özgürlüğüne girmez. Kuran’da inanmayan veya farklı inananlarla ilgili geçen ifadeler, Müslümanların “bize hakaret ediyorlar” dediği birçok şeyden daha ağır, daha yoğundur. Nefret söylemi açısından ise, Allah’ın kelamı olduğuna inanılan ve metaforik göndermeler, emir ve yasaklardan oluşan bir kitap, herhangi bir insanın çıkıp bir şey söylemesinden çok çok daha tehlikelidir, ve bu kitabın söylediklerinin şiddete veya benzer bir olaya dönüşmesi çok daha muhtemeldir. Yani Innocence of Muslims ifade özgürlüğü kapsamına girmez diyor ve yasaklanmasını savunuyorsak, samimi olacağız ve Kuran’ın yasaklanması için uğraşacağız. Ama uğraşmıyoruz, neden? Çünkü İslam hak din, Allah öyle emretmiş ve biz ona göre yaşamak zorundayız. Ateistler ise sapkın ve pislik insanlar zaten, bu yüzden toplumsal kuralları hak dine göre belirlemek sapkın bir düşünceye göre belirlemekten daha mantıklı, değil mi? Değil işte. Müslüman kişinin ateist kişinin sapkın, deli veya akılsız olduğunu düşünmeye ne kadar hakkı varsa, ateist kişinin Müslüman kişinin sapkın, deli veya akılsız olduğunu düşünmeye o kadar hakkı var. Çizgiyi nerede çekeceğiz, toplumsal kuralları ve uygulamaları neye göre belirleyeceğiz? Kimseye göre değil. Müslümanların anlayamadıkları nokta budur. Aşağı yukarı her Cuma hutbesinde Yahudiler şöyle kötü, dünyadaki kötülüklerden şöyle sorumlular, şöyle lanetli bir topluluk diye atıp tutan imamı görmezden geliyoruz. Çünkü Müslüman kafası buradaki yanlışı algılayamıyor. Çünkü Kuran’da da böyle yazıyor ve yapılan bu haksız söylemin doğru olduğu default olarak kabul ediliyor. Sen bu adama herkesin aynı olduğunu kabul ettiremezsin, çünkü adam Müslüman olduğundan dolayı otomatikman üstün olduğunu kabul etmiş zaten. Dolayısıyla imtiyaz istiyor, üstünlük istiyor. Kendisi her gün kendisi gibi inanmayan veya hiç inanmayan herkese her türlü aşağılamada bulunabilir, çünkü bunun doğru olduğu öğretisiyle yetişmiş, ama bir ateistin çıkıp “Muhammed dolandırıcıdır” demesiyle, kendisinin bir ateiste sapkın, düşmüş, zekâsı zayıf demesi meselelerinden daha kötü olanının kendi yaptığı olduğunu kabullenemiyor.

Şöyle açıklayalım. Kimsenin kutsalı kimseyi bağlamak zorunda değil, en azından bunu kabullenelim. Dolayısıyla fikirlere, düşüncelere, inançlar sövülebilmesi gerekiyor. Zira zaten o fikre, düşünceye, inanca tabi değilsen o fikir, düşünce, inanç senin için saçmalıktır. Bunun ifadesini yasaklamak zorbalıktır, karşıt düşünceyi yasaklamaktır, eşitlikle, saygıyla alakası yoktur. Saygı duyulması gereken şey insanların fikirlere, düşüncelere, inançlara sahip olma hak ve özgürlükleridir. Birisi peygamberinize laf edince çok bozuluyor olabilirsiniz, ama adam inanmadığı bir inancın temsilcisine laf ediyor. Sizin o temsilciyi annenizden, babanızdan, kendinizden çok daha yüksek ve ileri görmeniz de o kişiyi bağlamıyor. Siz ise o kişiye sapık, pislik, akılsız dediğinizde direkt kişiliğine hakaret ediyorsunuz. Toplumsal manada sizin yaptığınız çok daha kötü ve mantıksız bir şey. Eğer hepimiz istediğimiz şeyi düşünmekte ve inanmakta özgürsek (ki maalesef değiliz, ama olmamız gerek), toplumsal meseleleri özlerine göre mi, etkilerine göre mi değerlendirmemiz gerekiyor? Öz candır arkadaşlar. Öz, bir kavramın veya ifadenin en derini, kökenlerini ifade eder. Etki ise toplumdan topluma değişir. Mesela Uçan Spagetti Canavarı’nın renginin yeşil olması çok büyük bir hakaret olarak kabul edilebilirdi, ve kendisine ciddi ciddi inanan birileri çıkıp bu uğurda başka birilerini öldürebilirdi. E kardeşim, birileri herhangi bir nedenle başka birilerini öldürecek kadar geri zekalılar diye, ben temel hak ve özgürlüklerimden fedakarlık etmek zorunda mıyım? Hak, hukuk böyle oluşturulmaz, öze göre oluşturulur. Hak ve hukuk toplumlar-üstüdür. Senin çok rahatsız olduğun konu farklıdır, benim çok rahatsız olduğum konu farklıdır. Sana göre de, bana göre de kanun yapılmaz, toplumsal kural oluşturulmaz.

Netleştirmemiz gereken son meselelere gelelim:

Innocence of Muslims filmini bir kere bile izlememişseniz, sadece kulaktan duyma haberler yüzünden tepki gösteriyorsanız, düpedüz geri zekâlısınız. İnsan tepki göstereceği şey hakkında yeterince bilgi sahibi olmalıdır. Düşünün, çok sinirlendiniz, ama neye sinirlendiğinizi bile bilmiyorsunuz. İnsanın azıcık kendisine saygısı olur yani.

Müslüman olduğunuzu söylüyorsanız, ve inandığınız dinin kutsal kitabını bir kere bile anladığınız dilden, tamamen okumadıysanız, dolayısıyla kitabın ne söylediği hakkındaki bilgileriniz tamamen kulaktan dolma ise, buna rağmen İslam’la ilgili ciddi ciddi yorum yapıyorsanız, düpedüz geri zekâlısınız. İnsan inandığı şey hakkında yeterince bilgi sahibi olmalıdır. Düşünün, inanıyorsunuz, hayatınızı o şeye göre yönlendiriyorsunuz, ama neye inandığınızı bile tam olarak bilmiyorsunuz. İnsanın azıcık kendisine saygısı olur.

Şimdi konuyla ilgili olabileceğini düşündüğümden bir ateist blogdan alıntı yapacağım. Sağ olsunlar kendileri inanmayanlara ve başka dinden insanlara Kuran dâhilinde yapılan hakaretleri ve aşağılamaları içeren ayetleri toparlamışlar. Ayetleri kontrol ettim, saptırma, uydurma yok. Hepsi Kuran’da geçen ayetler. Kaynağın güvenilirliğini teyit etmeden burada paylaşamazdım zaten. Sadece burada derli toplu şekilde varken ayrıca teker teker araştırıp dökmeyi zaman kaybı olarak gördüm:

HAYVAN

BAKARA (171) : İnkâr edenleri imana çağıran (peygamber) ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı anlamazlar.

A’RÂF (179) : Ant olsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.

FURKÂN (44) : Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.

MUHAMMED (12) : Şüphesiz Allah, inanıp salih ameller işleyenleri, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. İnkâr edenler ise (dünya zevklerinden) yararlanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. Onların kalacakları yer ateştir.

MÜDDESSİR (51) : Onlar sanki aslandan kaçan yaban eşekleridirler.

MÂİDE (60) : De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah’ın lanetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.”

MERYEM (86) : Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!

YALANCI

EN’ÂM (28): Hayır, (bu yakınmaları) daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara göründü (de ondan). Eğer çevrilselerdi elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar.

TEVBE (107) : Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resûlüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar vardır. Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir kastımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şâhitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar.

NAHL (39) : (Diriltecek ki) ayrılığa düştükleri şeyi onlara anlatsın ve kâfir olanlar da kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler!

NAHL (105) : Yalanı, ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.

MÜ’MİNÛN (90) : Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar.

ŞU’ARÂ (222) : Onlar, her günahkâr yalancıya inerler. (223) Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır.

ZÂRİYÂT (11) : Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun!

MÜCÂDELE (18) : Allah’ın onları hep birden dirilteceği, onların da (kendilerini kurtaracak) bir iş üzerinde olduklarını sanarak size yemin ettikleri gibi Allah’a da yemin edecekleri günü düşün! İyi bilin ki, onlar yalancıların ta kendileridir.

AZGIN

BAKARA (15) : Gerçekte Allah onlarla alay eder (alaylarından dolayı onları cezalandırır); azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir.

A’RÂF (186) : Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. Allah onları azgınlıkları içinde bırakır, bocalayıp dururlar.

YÛNUS (11) : Eğer Allah insanlara, onların hemen hayra kavuşmayı istedikleri gibi, şerri de acele verseydi, elbette onların ecellerine hükmolunurdu. İşte biz, bize kavuşmayı ummayanları, kendi azgınlıkları içinde bocalar halde bırakırız.

MÜLK (21) : Peki, Allah rızkını keserse, kimdir size rızık verecek olan? Hayır, onlar azgınlık ve nefretle direnip durdular.

KALEM (31) : Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!”

MUTAFFİFÎN (12) : Onu, ancak her azgın, günahkâr kimse inkâr eder.

SAPIK

FÂTİHA (7) : Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

BAKARA (16) : İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta) doğru yolu bulamamışlardır. (175) İşte bunlar hidayeti verip sapıklığı, bağışlanmayı verip azabı satın alanlardır. Onlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklıdırlar(!) (256) Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

ÂL-İ İMRÂN (90) : Şüphesiz iman ettikten sonra inkâr eden, sonra da inkârda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir. (164) Ant olsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.

NİSÂ (116) : Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür. (136) Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur.

A’RÂF (146) : Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. (Onlar) her âyeti görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama sapıklık yolunu görseler onu (hemen)yol edinirler. Bu, onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir.

İBRÂHİM (3) : Dünya hayatını ahirete tercih edenler, (insanları) Allah yolundan çevirip onu eğri ve çelişkili göstermek isteyenler var ya, işte onlar derin bir sapıklık içindedirler. (18) Rablerini inkâr edenlerin durumu şudur: Onların işleri, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. (Dünyada) kazandıkları hiçbir şeyin (ahirette) yararını görmezler. İşte bu derin sapıklıktır.

NAHL (36) : Ant olsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik. Allah onlardan kimini doğru yola iletti, onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.

HAC (12) : O, Allah’ı bırakır da kendine ne zarar, ne de fayda veren şeylere tapar. Bu da derin sapıklığın ta kendisidir.

NEML (81) : Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin. Ancak âyetlerimize inanıp da müslüman olmuş olanlara duyurabilirsin.

ŞU’ARÂ (97) : “Allah’a ant olsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”

SEBE’ (8) : “Allah’a karşı yalan mı uydurdu, yoksa onda delilik mi var?” Hayır, öyle değil! Ahirete inanmayanlar azap ve derin sapıklık içindedirler.

ZÜMER (22) : Allah’ın, göğsünü İslâm’a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah’ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay haline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler.

FUSSİLET (52) : De ki: “Ne dersiniz? Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim olabilir?”

ŞÛRÂ (18) : Kıyamete inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise, ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, Kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.

ZUHRUF (40) : Sağırlara sen mi duyuracaksın; yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin?

AHKÂF (32) : Kim Allah’ın davetçisine uymazsa, yeryüzünde Allah’ı âciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah’tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.

KÂF (27) : Arkadaşı (olan şeytan) der ki: “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.”

ODUN

ENBİYÂ (98) : Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız.

CİN (15) : “Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.”

AKILSIZ

BAKARA (13) : Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.

MÂİDE (58) : Siz namaza çağırdığınız vakit onu alaya alıp eğlence yerine koyuyorlar. Bu şüphesiz onların akılları ermeyen bir toplum olmalarındandır.

BAŞKA İNANÇLARA SAYGI

EN’ÂM (74) : Hani İbrahim babası Âzer’e, “Sen putları ilah mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.

HAC (30) : Bu böyle. Kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse bu Rabbi katında kendisi için bir hayırdır. Haramlığı size okunanların (bildirilenlerin) dışında bütün hayvanlar size helal kılındı. Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının.

MÂİDE (41) : Ey Peygamber! Kalpten inanmadıkları halde ağızlarıyla “İnandık” diyenler (münafıklar) ile yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, (Yahudiler) yalan uydurmak için (seni) dinlerler, sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler…

MÂİDE (51) : Ey inananlar! yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez.

MÂİDE (64) : Bir de yahudiler, “Allah’ın eli bağlıdır” dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar!

MÂİDE (82) : (Ey Muhammed!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün…

TEVBE (30) : yahudiler, “Üzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar ise, “İsa Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!

AHKÂF (5) : Kim, Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? Oysa onlar, bunların tapınmalarından habersizdirler.

 

Daha önce dediğim gibi kaynak “legit”tir. Arada yorumlara girmiş arkadaşlar, daha net olsun diye kesmeye çalıştım yorum kısımlarını, arada unuttuğum olursa affola. Kaynak ateizm.blogspot.com adresidir. İsteyen bu arkadaşların sitelerini de inceleyebilir.

Şimdi yukarıdaki tüm hakaret ve aşağılamalara bakınız. Bunlar bu arada Kuran’da geçen konuyla ilgili tüm ayetler değil. Bunlar gibi yüzlercesi var. Ek olarak Müslümanları direkt şekilde bu aşağılanan kişilere karşı şiddet ve kötü muameleye davet eden, yer yer emreden ayetler de var. Onları başka bir yazıda bizzat paylaşırım. Neyse, baktık mı ayetlere? Burada geçen küçük kısmın bile yüzde birini ateistler Müslümanlara söyleseler mesela? Kıyamet kopar. Kaldı ki “Kuran böyle dediği için mantıklıdır, dolayısıyla benim de Müslüman olarak bunları demem hakkımdır” derseniz, ama aynısının yüzde birini birisi dediğinde çıldırırsanız, zaten ifade özgürlüğü kavramından bir bok anlamamışsınızdır. Eğer sizin bunları söylemeye, alıntılamaya, ve İslam’a inandığınız için otomatikman doğru kabul etmeye hakkınız varsa, ki Kuran yasaklanmadığına göre var gözüküyor, aynısını başkasının size söylemeye ve bunu doğru kabul etmeye hakkı vardır.

Müslümanlar genel olarak inanmayanların ve başka inanca sahip olanların da kendi yaşam biçimlerine bir şekilde tabi olmaları gerektiğine inanan ve yüzyıllardır bunu sağda solda dayatmaya çalışan insanlar oldukları için bu karşılaştırmayı yapacak anlayış ve felsefeye sahip olmayabilirler. Örneğin bir yerde okumuştum, Belçika’da küçük bir grup, ülkeye şeriat getirmek için uğraşıyordu. Ki o kadar küçük bir grup ki, kendileri zaten şeriata göre yaşamaya çalışıyorlar, ek olarak ülkeye de şeriat getirmek istiyorlar, yani kendileri gibi düşünmeyen çoğunluğa sahip bir ülkeye. Kimse de bir şey demiyor bunlara, ilginç, ama mantıklı. Birkaç yüz kişi olup, 11 milyon civarı nüfusa sahip bir ülkeye kendi inancını dayatmaya çalışan, bunu demokratik yöntemlerle yapan, ama yine de böyle olması gerektiğine inanan bir topluluğu anlayamadan, dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir Müslüman’ı anlamak mümkün değil. Bunu da anlayabiliyorum ve bu anlayış ve felsefede olma hakkınıza saygı duyuyorum. Ancak bu yazıyı Müslüman kafasıyla değil, tarafsız bir kafayla okuyun, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Özellikle ülkemizde temel hak ve özgürlüklerle ilgili çok büyük sıkıntılar var. Bunları aşmak için azıcık insan gibi düşünmemiz gerekiyor. Herkes bizim inandığımız gibi veya inanmadığımız gibi yaşamak durumunda değil. Günde beş vakit, son ses, makamına, tarihine, geleneğine de dikkat edilmeden okunan ezanda Allah’ın varlığı ve birliği, büyüklüğü defalarca tekrarlanıyor, insanlar inanmaya ve ibadet etmeye teşvik ediliyorken, bir dergide bir kez Allah yok yazılınca olay oluyor ve dava açılıyor. Bu yüzden bu ülkede ifade özgürlüğünün gelişebilmesi için en azından bir yüz yılımız var, ki o zamana kadar da dünya mı yok olur, ne olur bilemiyoruz. İnsanoğlu kendini yok etmeye meyilli bir tür. Bize düşen ise bu yok oluşu barış içinde yaşayarak geciktirebildiğimiz kadar geciktirmek. Barış içinde yaşamak ise kerameti kendinden menkul şeylere göre davranmakla değil, söylediğimiz ne olursa olsun birbirimizi dinlemekle, birbirimizin “söyleme hakkını” savunmakla gerçekleşebilir. Hassasiyet başkadır, size direkt, somut zarar getiren şey başkadır. Birisi İslam peygamberine laf ettiğinde hassasiyetinizden dolayı çok sinirlenebilirsiniz, ama saçınız mı beyazladı, ayağınız mı koptu, tüyleriniz mi döküldü, kör mü oldunuz? Hayır. Yani İslam peygamberine yapılan bir eleştiri veya hakarete “siz” inananlar olarak girmeyeceksiniz. Giren insan da zaten inanmıyordur, ve kutsalınız onu bağlamaz. Bu açıdan herhangi bir kişinin veya topluluğun kutsalının tüm toplum üzerinde etkisi olması çok ama çok saçmadır.

Sevgiler…

Yusuf Salman

yusuf.salman@konseptdisi.com

Twitter

 

Bu yazı 3 Ekim 2012 tarihinde KD Dergi‘de yayınlanmıştır. Yazının aslına giden link buradadır: http://konseptdisi.com/yusuf-salman/agos-yana%C5%9Fmac%C4%B1l%C4%B1%C4%9F%C4%B1-sevan-ni%C5%9Fanyan-ve-ateistlerin-anlatamad%C4%B1klar%C4%B1-727


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.