Terör, Olimpiyat, Habercilik Etiği, ve Benzerleri…

Telefon çaldı, arayan başbakandı. Kontörü yokmuş, “olimpiyatçı kızlarımızı aradım çocuk” dedi. Tebrik ettim. Sonuçta bir yazar için akla hayale gelebilecek en büyük onurdur Sayın Başbakanımız tarafından aranmak. En azından TRT spikeri sporcularımızla ilgili böyle söyledi. Yalan söyleyecek değil ya, TRT spikeri. Sen tabiri caizse kıçını yırt, son yüz metrede önündeki iki kişiye fark at, veya son sekiz yüz metreden itibaren coş ve önemli bir süre önde götürüp altın madalya al, ülkeye ilk altın madalyayı getir alanında, sonra en büyük onurun Başbakan tarafından aranmak olsun. Buraya geleceğim birazdan. Parça parçayız bugün:

***

Hürriyet Web TV yine coşmuş, uydurmuyorsam sekiz yıldır falan orada olan Opportunity gezgininin çektiği 817 fotoğrafı Curiosity’ye (Merak) mal edip “Mars’tan ilk fotoğraflar geldi” diye ballandıra ballandıra anlatmış. Arkada çok ciddi ama heyecanlı bir ses tonuyla konuşan bir abi var. Gündemi takip etmesen dersin ki bu adam neden bahsettiğini dibine kadar biliyor. Gündemi takip edince biliyorsun ki araştırma yapılmamış, tüm dünyada “Curiosity’yi kıskandıracak fotoğraflar” adı altında verilen haber muhtemelen “İngilizce biliyorum” diye işe girmiş, ama bunu derken yalan söylemiş bir muhabir tarafından yanlış anlaşılıp “Curiosity’nin gönderdiği fotoğraflar” olarak kayda geçmiş. Türkiye’nin en çok satan gazetesi olarak manşete koyduğun çok ilginç haberin tamamen kolpa olması, habercilik ilkelerine uymaması da ayrı bir mesele. Derhal görür görmez, geçmişten kalan bir hatırdan da olabilir(1) e-mail attım kendilerine. Haberin aslını belirttim. Opportunity o, Curiosity değil dedim. Onlar ilk fotoğraflar değil dedim, yıllardır çekiyor orada unuttuğumuz dostumuz dedim. Sağ olsunlar –benim e-mailimle alakası bile olmayabilir, belki sadece hatalarını anlamışlardır- videoyu kaldırıp Suriye’de çatışma görüntülerini koymuşlar, adres de aynıydı en son… Neyse.

Opportunity robotunun resmi.
Opportunity Robotunun Resmi

(1)   Ben haber yazmayı Hürriyet Daily New & Economic Review’da öğrendim ilk olarak. Hatır buradan geliyor. Bilmeyenler için, kendisi Hürriyet’in İngilizce’si değil, sadece aynı grup altında çıkıyorlar. Kaldı ki HDN’de gözüme çarpan kötü bir haber, yazı yakaladığımı hatırlamıyorum. Ancak Hürriyet’i birçok gazete gibi her gün okumama rağmen (Milliyet’ten kötü olmasa da) doğru düzgün yapılmış tek tük habere rastlıyorum. Şimdi kimse medyada para yok demesin. Medyada bok gibi para var, ancak o para herkese dağıtılmıyor. Bu yüzden Türkçe’den haberi olmayan veletlere ya da uyduruk safsatacılara tamah ediliyor. Buradan da Hürriyet’in artık bu konuyu da aşması gerektiğini ilan edeyim, okurlarsa okurlar.

***

Başbakanımız, canımızdan çok sevdiğimiz o cool insan yine çeşitli çıkışlar yaptı. “Ülkenin hiçbir yerinde kontrolü kaybetmiş değiliz, götünüzden element uydurmayın” benzeri şeyler söyledi kendisi Güneydoğu ile ilgili. E Sayın Başbakanımız, her şeyin en iyisini bilen mükemmel insan, yıllardır PKK çeşitli yerlerde kontrol noktaları oluşturup polis gibi, jandarma gibi kimlik kontrolü yapmıyor mu? Hani son olayları ve bölgenin durumunu geçelim, ama BU BİLE kontrol kaybetme işareti değil mi? Bununla birlikte, bir şekilde Serdar Akinan’ın da aralarında bulunduğu 7 gazetecinin işine Akşam gazetesi tarafından son verildi. Cüneyt Özdemir ve birkaç kişi “farklı görüşlerden insanlar atılmış, siyasi değil, ekonomik gözüküyor” dediler. Buna şu açıdan katılmıyorum: Nagehan Alçı gibi insanlar bir şekilde yollarını buluyorlar, daha güzel buluyorlar, bu yüzden “onların da” atılmış olmaları durumun vahametini açıklıyor. Kaldı ki Serdar Akinan’ın son yazısı ya da son yazılarından biri Türkiye’nin burada terör mağduru edebiyatı yaparken Suriye’deki muhaliflere silah sağlayarak dökülen kana katkıda bulunmasıyla ilgiliydi. Akinan tabii ki teknik olarak işsiz değildir, ancak bir şekilde sesi kesilmiştir, ve bundan sonra alacağı maaş belki bu kadar yüksek olmayacaktır. Yine illa ki başka örnek olsun diye vereceksek, Nagehan hanımefendi bundan sonra daha absürd şekilde saçmalayabileceği Star, Sabah, vb. gazetelerde çok daha yüksek maaşlara iş alacaktır. Bunu Yiğit Bulut örneğinde de gördük. Yani bakıyoruz, “aaa, bunlar da atılıyormuş” deyin sakinleşiyoruz, sonra ülkedeki ifade özgürlüğüne inen darbelerin ekonomik nedenli olduğuna inanıyoruz, öyle mi? En azından bazılarımız için öyle değil.

***

Olimpiyatlarda aşırı motivasyon ve sporculara, antrenörlere baskı sonucu, çok şükür son günlerde madalyasız dönmenin ucundan döndük. Başbakan’ın artık biraz susması lazım. Boksöre “gardını al”, voleybolcuya “bloklara dikkat et” gibi şeyler söylenmez. Söylenecekse de bunu söylemek Başbakan’ın görevi midir? Antrenörler, çalıştırıcılar ne güne duruyorlar. Zaten sporcular neredeyse ömürlerini vermişler bu işe, Başbakan’dan çok daha iyi biliyorlar yani. Alakasız bir örnek olarak, bir süre önce bir “ekonomist” olarak mezun oldum üniversiteden. Şu aralar tam zamanlı bir işim yok. Yolda komşunun biri çevirdi, dedi ki: “küçük yerden başla, sonra yükselirsin, illa ki çok iyi işle başlamana gerek yok.” Eyvallah, adam benim “işsiz” olmamı dert etmiş de, birincisi, bu adam inşaat işçisi (mesleği küçümsediğimden değil, konuyla alakasız olduğundan örnek veriyorum). İkincisi ise, benim işsiz olmamın sebebinin tamamen bana bağlanması. Yani ben sanki iş bulmak istemiyorum ve uğraşmıyorum. Amca gelmiş bana taktik veriyor. Ben ekonomiye ömrümü vermiş sayılırım. Tüm eğitim hayatım açısından ise kesinlikle ömrümü verdim, hepimiz verdik. Yani adamın lafları abes kaçıyor. Spor bakanlığı veya başbakanlık böyle olmuyor. Gir içeri, taktik ver, baskı kur şeklinde değil. Tabii ki belli bir hedefe ulaşamayan sporcunun morali bozulur, ancak “madalya alamayan” sporcularımızın yüzlerindeki o başkalarını hayal kırıklığına uğratma ifadesini gördünüz mü? Benim şahsen içim sızladı. Ki çoğu da madalya alamasalar da çok güzel işler yaptılar. Arda mesela, ben kendisiyle gurur duydum. Benim okulumdan bir insan, hiçbir şekilde tanışmışlığım yok, ama “aynı sudan içmişiz biz” dedim ve gurur duydum. Kendi kısmında birinci oldu, genelde yetişemedi ama kendi kısmında birinci oldu, daha ne yapsın bu adam?

Aynı şekilde Nur Tatar gümüş madalya aldı, Ersin Düzen lütfedip “sağlık olsun” dedi. Sağlık olsunu mu kalmış hacım, gümüş madalya aldı bebemiz, daha ne yapsın? Şu yazıyı yazdığım zamanlarda da (aynı gün içinde sayılırız) sporcularımızın atletizmde altın ve gümüş madalyalar aldığı koşu yanlış saymadıysam 5. kez yayınlanıyor. Yani Nur’un başarısının hiçbir manası yok. Aynı şekilde Nur altın madalya alsaydı, sadece Gamze madalya alıp gümüşe ulaşsaydı bu sefer de Nur’un maçını tekrar tekrar gösterecek, diğerini göstermeyeceklerdi. Hükümetin birçok politikasıyla paralel ilerleyen TRT’nin bu yayıncılık politikasından iğrendiğimi söylemeliyim. Zaten sporcularımızın üstünde yeterince baskı kurulmamış, moralleri bozulmamış, hiçbir şekilde teknik bilgisi olmayan insanlar tarafından taktik verilmemiş gibi, bir de yarışma sonrası bilinçaltı aşağılama yapılıyor. Bunların hepsi büyük başarılar, ve bunların hepsiyle ilgilenmemiz, sevinmemiz gerekiyor. Biz ise sanki bebişimiz Nur sonuna kadar gelmiş, ancak özellikle Sayın Başbakanımız’ın “hayallerini kırmış” gibi utanıyoruz, ve “sağlık olsun” diyoruz. Gümüş madalya lan! Gümüş –fuckin- madalya arkadaşlar.

***

Kapatırken ben de en azından “fikrim olan konular hakkında” taktik vereyim, çünkü bu işler “dönerek teknik uygulamakla” olmuyor.

–          Gençlik ve Spor Bakanlığı bu saatten sonra gözden geçirilmiyorsa, özellikle de Başbakan’ın da aralarında bulunduğu “büyüklerimizin” eylemleri ve destek taktikleri revize edilmeyecekse, biz boşuna konuşuyoruz.

–          Habercilik araştırmacılıkla paralel ilerliyor. Ben de oturup götümden terler akarak bir saatte haber yetiştirmeye çalıştım zaman zaman, ancak bunu yaparken yazdığım şey doğru mu, tam mı, düzgün mü ifade edilmiş diye defalarca kontrol ettim kısıtlı zamanımda.

–          Kürt meselesinin çözümü için orada ve buralarda olanlara yabancılaşmamamız, konuyla ilgisi olan herkesi, özellikle de konuyla direkt ilgisi olanları dinlememiz gerekiyor. “Kart kurt demişler” veya “saldırgan bir kültürleri var” deyip geçmekle olmuyor. Bakın, kaç yıl geçti, hâlâ oturup bu insanlar ne istiyorlar ve bu kaka şeyleri neden yapıyor veya destekliyorlar diye inceleyen çok çok az kişi var.

–          Medyada para var arkadaşlar. Ancak Acun alıyor, Yılmaz alıyor, bilmemkim alıyor. Medyada bir ekonomik problem varsa o da “sektör içi gelir dağılımı eşitsizliği”dir. O medya nelere para ayırıyor inanamazsınız, birçok yönden içinde bulundum. “Dinozor yazar” artık laçkalaşmış iğrenç yazılarıyla, kalitesizliğiyle milyonlar alıyor, Akinanlar, Temelkuranlar (görüşten hiç bahsetmiyorum) yüzbinler alıyorsa ne olacak? Düzelteceksin, hepsi on binler alacak. Böylece “artık boku çıkmış, sümüğü akmış ama bir şekilde elden çıkaramadığın yazar” da ekmek yiyecek, işini yapmaya çalışan, tek suçu taşaklarını büyütememek olan yazar da. Bu böyle olmadıkça yine birileri çıkıp “olay ekonomik” diyebilecekler, ve Türkiye’de yaratılmaya çalışılan korkunç ortam gün be gün yeşerecek.

–          Hukuk sisteminin de bir şekilde rahatlatılması gerek. Bunu yazıda bahsettiklerimden ayrı olarak söylüyorum. Olay bir şekilde işliyor, ancak kötü niyetli insanlar günde beş yüz milyar dava açıp “ciddi işlerle uğraşan” bu insanlarımızın işlerini baltalıyorlar, dolayısıyla davalar da çok düzgün yürümüyor. Bu sabah Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nı ziyaret etmek durumunda kaldım. Daha önce bilgi verdiğim kurumdan sonra eksik bir şeyler kaldığını ve uğramam gerektiğini söylemişlerdi. Sonuç olarak “şurayı imzalayın” dediler, ve zaten daha önce imzaladığım şeyin başka bir kopyası gibi bir şeyi imzalattılar. Sonra dışarıda beklememi söylediler. Ancak ilginç bir şekilde o meşhur “Tanrı’yla karşılaşmak” konseptindeki gibi, savcıyı yedi kat duvar ötesinden gördüm, ancak yine gözlerim kamaştı. Sonuçta “sizin beklemenize gerek yokmuş” dediler yirmi dakikadan sonra. Ben ise: e, sadece imza attırdınız, onu da daha önce attırmıştınız… demekle yetindim, evime döndüm.

Bir miktar hukuk bilgimle ve şimdiye kadar birçok avukat arkadaşımla muhabbetlerimden söyleyebileceğim kadarıyla, sistemde çok bir problem yok, uygulamada var. Bu da özellikle şu an bahsedemeyeceğim, ancak benim de bir şekilde haşır neşir olduğum davalar konusunda “kullanıcı hatası” şeklinde tanımlanabilir. Her şeye, ama her şeye suç duyurusunda bulunuyoruz. Mesela bir insan oturuyor bir gün, saatlerce uğraşıyor, ve altı ay, yedi ay önce yazdığınız bir şeyi buluyor, “bingo!” diyor, büyük bir sevinçle suç duyurusuna koşuyor. Yahu, insan kendine bunu yapar mı? Bunun kime, ne yararı var? Özellikle bazı insanların amaçlarının da zaten “süreç” olduğunu düşünüyorum. Adam aylar yıllar önce yazdığın şeylerden cımbızla bir şeyler çekiyor, basıyor suç duyurusunu, sen sıcak altında saatlerce yürüyüp daha önce hiç gitmediğin yerlere gidiyorsun, sorgudan geçiyorsun, çok acayip kafalar. Terden gömleğin artık su değil, tuz tutuyor, resmen hayatından koca günler gidiyor. Bence kötü niyetli bir insan bu olayı bile abuse eyleyebilir. Çok kolay çünkü. Redhack ile ilgili bir haberi sadece “paylaşan” bir insanın evini 60-70 polis basıyor. Sadece internette gördüğü bir şeyi paylaştığı için. Bu yüzden korkmamak elde değil normal şartlarda, ancak korkarsak olaylar daha da abarıyor. Korkmamak gerek. Amaç birilerinden kötü şekilde, hiçbir kanunu çiğnemeseniz bile, bahsetmemenizse, bırakın bunu onlar düşünsün. Siz birkaç gününüzü ayırıp bu küçük gezilere gidin, ama susmayın. Siz onların yapmadığı gibi, HAKLI şekilde geri tepin. “Asılsız suçlama” deyin, suç duyurusunda bulunun. Siz uğraşıyorsunuz, ama onlar da uğraşacaklar, ve görecekler ki adalet tek taraflı değil. En azından adaleti yoran kısım değil, adaleti kurtarmaya çalışan kısımda yer alacaksınız. Rahat olun.

Sevgiler…

Yusuf Salman

yusuf.salman@konseptdisi.com

Twitter

 

Bu yazı 11 Ağustos 2012 tarihinde Konsept Dışı Dergi‘de yayınlanmıştır. Orijinalinin linki buradadır: http://www.konseptdisi.com/teror-olimpiyat-habercilik-etigi-ve-benzerleri/


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.