Elma Ağacı

Biraz önce düşündüm de, insan çok sevdiği birinin gözlerinin içine bir süre bakınca içindeki tüm negatif enerji, mutsuzluk, kötülük vs. uçup gider bence. Yani neden gitmesin ki? Çok klişe bir giriş yaptım sanki. Ya da sana zaten bildiğin bir şeyi kendim icat etmiş gibi sundum. Ama ne bileyim, gecenin bilmemkaçında aklına kulak memesi diye yazı başlığı gelen bir insan yavrusu olarak arada böyle çıkışlar yapmam mazur görülebilir sanki. Yani görülmeli.

Sevmek derken de tamamen saf bir sevgiden bahsediyorum. Saf derken de gerçekten saf bir şeyden bahsediyorum. Yani iyi veya kötü ekstra beklenti olmadan. Sana hiç oldu mu bilmiyorum da, hani bazen insan sadece yanında olsun ister sevdiği birisi. Ama sadece yanında olsun. Ona iyi davransın, kötü davransın tabii ki önemli ama “birincil amaç” değil. Yani O’nun elini tutmak değil, elini tutacak kadar yakınında olmak. Birbirinin derdine çare olmak değil de, sadece paylaşmak ve çare olmak istemek. Ya da çare olabilecek olmak. Aklında hoplayıp zıplayan tüm duyguları, düşünceleri, sözleri içine atmak; ama bir yandan da söyleyebilecek olmak. Uyku tutmayan bir gün yataktan tavanı izlerken aklına gelmesi ama hayal kurmak değil. Sadece O’nun varlığına sevinmek. O’nun dünyanın en iyi, en güzel, en mantıklı insanı olması değil, O’nun sadece “O” olması. Konuşmak da değil, yanında oturmak sadece. Ve görmesen de, saatlerce bakabilmek O’na.

Ruhlara, doğa üstü güçlere ve bilumum garip şeye inanan biriyimdir. Hatta zaman zaman bu doğa üstü güçleri doğa seviyesine çekerim. Kendimce manevi olaylarla fiziksel bağlantılar kurarım. Teoriler ortaya atarım onlarca. Sonra önemli bir kısmını unuturum bu teorilerin. Yine benim de bazen doğa üstü diye adlandırdığım şeyler, teorilerimde doğanın bizim algılayamadığımız katmanlarında cereyan eden şeyler haline geliyor. Sırf görsel açıdan bile algılayamadığımız alan algıladığımız alanla karşılaştırınca dağlar kadar kalırken, olayı tüm algılarımıza yaydığımızda, bir de bizim varlığından bile haberdar olmadığımız algı türleri olduğunu haklı olarak varsaydığımızda, kesinlikle haklıyım diyemesek de, büyük ihtimalle haklıyım diyebiliriz sanki, değil mi sevgili okur? Mesela sen tavanda yürüyen periyi göremiyorsun diye, onun var olmadığını nasıl iddia edebilirsin değil mi? Edemezsin bence.

İşte insanlar arasında etkileşimi sağlayan, bilinen birçok etmenin yanında, anlamlandıramadığımız ama enerji olarak adlandırdığımız yine birçok etmen var; olmalı. Yolun karşısından gelen yaklaşık yirmi metre uzaklıktaki kadınla/erkekle bazen anlamsız bir şekilde göz göze gelmemizi sağlayan feromonları bir yana koyarsak, yakınımızdaki hoş yaşam formunun yaydığı o enerjiden hoşlandığımız, lakin çoğu zaman adlandıramadığımız da bir gerçek. İster enerji diyelim, ister elektrik diyelim; bir insan evladını bize çeken veya iten “bilinmeyen bir güç” var. Bazılarımız bu bilinmeyen gücü ilerleyen seviyelerde aşk olarak adlandırıyor, veya aşkı bir “ilerleyen seviyede bilinmeyen güç” olarak adlandırıyor, orasını bilemem. Nasıl bileyim, bilinmeyen güç bu zaten. Sen de bilmiyorsun, şimdi muzip gülümsemenle afra tafra yapma bana.

Tabii bu bilinmeyen gücün illa ki seksüel manada bir açılımı olması gerekmez. Sevdiğimiz veya sevmediğimi arkadaşlarımızla aramızdaki bağ da çoğu zaman bilinmeyen güçlerle alakalıdır. Bir insan varlığıyla birçok ortak noktan olabilir, belki sevdiğin bir yaşam tarzına sahiptir. Fikirlerin neredeyse aynı olabilir, ama anlaşamayabilirsin de. İşte dersin ya o zaman: “bir sorun var ama, ne acebaa?” Bilmiyorum sevgili okur, sen de bilmiyorsun kandırma kendini zaman zaman. Yine de kendine çeki düzen ver. Adam ol biraz. Mesele insana, iyiliğe ve güzelliğe değer vermek olmalı bence. Beklenti oldu mu sıçıyoruz çünkü. Sen de insanı sadece değer verilecek, sevilecek bir şey olarak gör. Sonra gözlerini yavaşça yukarıya dik, kafanın üzerinde bilinmeyen güç haleleri oluştuğunu göreceksin.


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.